14 Nisan 2023 Cuma

Anlam Arayışı Nahide Zereyak Anlam Kitabı Tanıtım

14 Nisan 2023 Cuma

Anlam Kitabı Nahide Zereyak

ANLAM ARAYIŞI

"Devirler gelmiş nesiller geçmiş, bitmemiş insanın anlam arayışı. İnsan gelişmiş, insan değişmiş farklı farklı koşullarda. Farklı coğrafyalar insanı bağrında misafir etmiş, şekillendirmiş. Sayısız bitişler başlangıçlar zorlamış insanoğlunu, fakat yıldıramamış didinip  durduğu bu yolculukta. Devam etmiş aramaya insan anlamı nefes aldığı sürece. Her devirde yine sorulmuş sorular ve aranmış cevaplar. Dinamik ve değişken bu yaşam seyrinde farklı farklı devirlerde sorulsa da sorular, benzer kapılara yol açmış alınan cevaplar. Ne kadar değişse de koşullar, gelip geçse de devirler boyu nesiller, ne kadar gelişirse gelişsin, ne kadar değişirse dünya değişsin, yine aynı yerde bulmuş insan cevapları; yüreğinde. Beyinle kalp arasında bir yerlerde gizliymiş anlam. En değerli hazine. Aklın  ve vicdanın süzgecinden geçirerek cevap bulmuş sorulara. Hayata sirayet etmiş anlam, böylece anlam kazanmış hayat. Yüzdükçe yaşam denizinde, yanıt buldukça derinleşen sorularına, huzura ermiş insan. Gökyüzü kadar uzak gibi ama bakış mesafesi kadar yakındı anlam.

Tozlu sayfalardan kadim bilgiler şahitlik eder insanın anlam arayışına ve tanık olur bilgeler, akıp giden deryalarda süregelen yolculuğa. Satır aralarında gizlidir anlam. Satır aralarını karıştırınca anlam buluyor, anlam kazanıyor yaşam. Bir kitabın satır aralarında, bir günün satır satır hazırlayıp sunduklarında, gecenin sessizliğinde, yüreğin seslerinde dile geliyor anlam. Bir de hareket ettikçe zaten dinamik olan, dinamik fırsatlar sunan hayatın içinde, beyin kıvrımlarından kalbe doğru, yüreğin derinlerinden ses veriyor. Bazen bir tebessümde gizlidir anlam, bazen de acıyan bir tarafımızda. Bazen sessizken, bazen seslerin içinde buluruz onu adeta. Anlamsız olarak nitelendirdiğimiz şeylerden arındırdığımızda belki en duru hali ile kalır avuçlarımızda anlam."

İnsanın yaşam yolculuğu, yürüdüğü yolda derleyip topladıkları ile anlam kazanıyor. Yaşam yolculuğu sürdükçe, nefes aldığı sürece insan, bitmez uğraş, bitmez gayret. Ben de kendi yolculuğumun bir durağında ilk kitabımın yayın hayatına girmiş olmasının heyecanını yaşıyorum şimdi. Sizlerle bu heyecanımı paylaşmanın mutluluğu içerisindeyim. Kitabımın sayfalarına konuk olup gezinirken satır aralarında, hisleriniz seslenir; duyarım yüreğim ile.

Ben yazanı olarak büyük bir mutluluk içerisindeyim. İlgilenen, okuyan, sayfalarında, satırlarında anlam bulan herkesin hayatına da anlam katmasını, mutluluk getirmesini dilerim. Tüm kitap satış sitelerinde! Keyifli okumalar. 

Nahide Zereyak 

Devamını Oku »

11 Mart 2023 Cumartesi

Deprem Ve Sarılma Fobisi

11 Mart 2023 Cumartesi

 SARILMA FOBİSİ

“Anne, baba, ablalarım; haydi gelin sarılalım” dedi ve küçücük kollarına dört bedeni sığdırdı koca kalbiyle. Annesi çok geçmeden sıyrılıp çıktı o kolların içinden. Bir kenarda durdu ve kendi kendine konuşmaya başladı içinden. ‘Neydi beni o mis kokulu sıcacık aile çemberinden dışarı kaçmaya zorlayan duygu?’ Kızımla göz göze geldik sonra. Hiç konuşmadı ama gözleri ne oldu, neden sıyrılıp gittin kardeşimin kollarından dercesine hesap soruyor gibiydi. Ben de gözlerimle cevap verdim: Korkuyorum!

Deprem Sarılma Fobisi Asrın Felaketi

Depremden sonraki ilk günlerde sadece gözlerimizle konuşup anlaşabiliyorduk. Ola ki bir şeyler söyleyerek birbirimizi teselli edip avutmaya çalışacaksak eğer, hemen yüzümüz başka yöne çevriliyordu. Çünkü gözler yalan söyleyemezdi. Çünkü biz ‘iyiyim’ derken birbirimize yalan söylüyorduk. İyiyim sözcüğü, bir avutma kalıbı olarak dahi iş görmez, hiçbir şey ifade etmez olmuştu.

Korkuyorum dedim kızıma. Anlamsızca, birdenbire bir sarılma fobisi başlamıştı bende. O anda, koca yürekli küçük oğlumuzun sarılma isteğiyle fark ettiğim sarılma fobisi nasıl oluştu gelin size anlatayım.

5 Şubat 2023. Günlerden Pazar. Kahvaltı için çay koyarken ocağa, kızım yanıma geldi. Durgun, üzgün. “Anne, rüyamda deprem olduğunu gördüm.” Yüz ifadesi Richter ölçeği ile on kuvvetinde sarsılmış gibiydi. “Hayra yor kızım” dedim. “Rüyanda görmeyle illa deprem olacak değil ya. Allah hayra çıkarsın.” Teselli edebildim mi onu, yoksa gün boyu rüyanın etkisinde miydi bilmiyorum. Öğleden sonra, ertesi gün okulların açılma heyecanı sardı hepimizi. “Ali, çantanı hazırla” dedim ben okul kıyafetlerini hazırlarken. “Hava yağmurlu gösteriyor yarın için” dedi kızlarım. “Fakülteye giderken yanınıza şemsiye almayı unutmayın” dedi babaları. “Çok yağmur yağarsa seni okula ben bırakırım” dedi oğlumuza. Sevdiğim diziyi izlerken Pazar akşamında, katıla katıla güldük eğlendik bir de. En sevdiğimdir; ailece sıcacık bir aile komedisi izlemek. “Haydi herkes yatağa. Yarın okul var. Alarmlar kuruldu mu?” “Anne birazdan yatarım.” Gün 6 Şubata bağlanmıştı bile. “Olmaz, herkes yatağa.”

Yatakta dönerken yatağın sallanması kadarlık bir sarsıntı, saliseler içinde yalnızca yatağı değil, duvarları sallamaya başlamıştı bile. Hepimiz bir anda koridorda birbirimize bakışmaya başladık. Kızım hala, bir gece önce gördüğü rüyanın etkisinde olup olmadığına karar veremiyor gibiydi. Ablası ‘Ali’yi alalım kucağımıza’ diyor. Babası ‘ben Ali’yi kucaklarım siz arkamdan gelin diyor. Ben ‘Ali olan biteni hatırlamasın uyandırmayın, zaten şimdi deprem duracak’ diyorum. Ablası korkmasın diye Ali’nin üzerine kapanıp ne yapacağını bilmez şekilde bekliyor. Hayat üçgeni kurmak aklımıza gelmiyor, çünkü duvarlar bizden daha seri şekilde konuşuyor. Çatırtılar, devrilmeler, bizde binadan bir an önce kurtulma isteği uyandırıyor. Ama deprem o kadar şiddetli ki adım atmaya bile izin vermiyor. Duvarlar çatırdayıp, kapılar kendi kendine açılıp kapanırken, çaresizce dua edip, bir de teselli etmeye çalışıyorum hala, ‘sakin olun deprem şimdi bitecek’ diye. Bitmedi.

Bir buçuk dakika kadarlık bir sürede, bir ömre yetecek kadar endişe yaşadık sanırım. Sonunda bitti. Her salisesi ömürden ömür götüren bir buçuk dakikalık deprem durunca ‘aşağıya inelim’ dedi eşim. ‘Nasıl inelim ki, merdiven falan kalmamıştır, yer yerinden oynadı’ dedim. Dışarıdan komşuların sesini duyunca hemen biz de dışarı çıktık. Arka caddede binaların yıkılmış olduğu haberi tez geldi. İnsanlar, arabalarına atlayıp binalardan uzak bir yerlere gitmeye çalıştılar. Yıkıntılar içerisinde kalan koca şehirde trafik kilitlenmiş, sirenler acı acı çalmaya başlamıştı. Bahçede yağmura dayanamayıp arabada beklerken kuvvetli bir deprem bu kez bizi arabada yakalanmış, biz bir de araba içerisinde çaresiz kalmıştık. Deprem, yağmur, sirenler, yıkılma haberleri, enkaza ulaşmaya, can kurtarmaya çalışanlar, didinenler. Kardeşime telefonda “ne oldu bilmiyorum ama tamamız, iyiyiz galiba” diyebildim.

Birkaç saat yağmurdan kaçıp sığındığımız arabada, sessiz sedasız robot gibi oturup bekledik. İnternete girdiğimde depremin boyutunu daha net görebildim. On şehir yerle bir olmuş, deprem neredeyse tüm Türkiye’de ve komşu ülkelerde de hissedilmiş ve çok büyük yitimlere sebep olmuştu. Ara sıra yüzümü kaçırarak çocuklarımı, komşularımın çocuklarını teselli etmeye avutmaya çalıştım. Kendimi bile teskin edemiyordum bu afetin büyüklüğü karşısında.

İnternet üzerinden, belediyelerde sıcak çorba ikramı yapıldığını öğrendim. Gidip çocuklara bir kap çorba içirelim dedim. Eşim ‘yok’ dedi. ‘Biz arabadayız. Yağmurda dışarıda olanlar çorba içsin’ dedi. Çocuklar da onu destekledi.

Kandilli rasathanesinden artçıları takip ettim sürekli. Adana’da artçıların çoğunu hissetmiyorduk. Çocukların aç kalmasına içim elvermedi. Bu kez yüzümü kaçırmayıp gözlerinin içine bakarak ‘gelin eve çıkalım size yemek yedireyim. 98 de Adana’da yine deprem olmuştu. Artçılar ilk deprem kadar kuvvetli olmaz. Hafif sallantı hissedersek hemen aşağıya ineriz’ dedim.

Öğleye doğru eve girdik. Yemeği masaya koydum. ‘Haydi seri bir şekilde yiyin yemeğinizi de aşağıya inelim’ dedim. Elime süpürgeyi aldım. Amacım çocukların duvar kırıntılarına bakıp bakıp hislenmelerinin önüne geçmekti. “Anne deprem oluyor.” “Korkmayın, artçı deprem bu, çok hafif olacak hemen geçecek.”

Ne geçti, ne de hafifledi. Sabahki depremde çatlayan duvarlar, bu kez daha kükrekti sanki. Duvarlarda açılmalar, düşmeler başladı. Salise, önemli bir zaman dilimiymiş; o zaman anladım. Çünkü sabah bir buçuk dakika, öğlen otuz saniye kadar süren depremlerin her bir salisesinde önemli bir an yaşanıyordu. Saliseler bitmek bilmiyordu. Geçip giden saliselerin her birinde hayatta kalma umudumuz azalıyordu. Deprem ne yerimizde durduruyor, ne de yerimizden kımıldatıyordu. Aliyi ortamıza alıp, hepimiz birbirimize sarıldık. Ali tam ortamızda kaldığı için, kırılan duvarları görmüyordu böylece. Öyle sarsılıyorduk ki; birbirimize sarılarak tutunabiliyorduk ancak. Sarılmanın bu kadar acı verebileceği, hiç aklıma gelmezdi oysa. Çünkü son kez birbirimize sarılıyor gibiydik.

Bir son bekliyorduk. Temennimiz elbette ki depremin sonlanmasıydı. Ama sanki yaşam sonlanacak gibiydi. Patlayan duvarları gördüğümüz andaki ‘yıkılıyor’ çığlığımıza deprem, durarak cevap verdi. Evet durdu. Hemen, eve girmiş olmanın suçluluğuyla beraber kaçma isteği belirdi içimizde. Binadan çıkar çıkmaz bir toz bulutu çarptı yüzümüze. Pencereden bakıp daldığım zamanlarda görüş alanıma giren, penceresine güneş vurduğunda parıltısı gözümü alan binanın toz bulutlarıydı bunlar.

Hiçbir şeyle kıyas götürmüyordu bu acı. Acıyordu sadece. Sessiz sessiz, çığlık çığlık acıyordu. Uzaklaşmak istiyorduk sadece, hırçın duvarlardan uzaklaşmak.

İnternete ulaştığımızda gördüğümüz manzaralar bize bir enkazın altında bedenen kalmadığımızı, ama yüreğimizin enkaz altında sıkışıp kaldığını hatırlatıyordu. Kentler yıkılıp yok olmuş, her insan, her kalan, her giden, her şehir, her sokak, her bina, her duvar, her kapı için ayrı ayrı hikâyeler yazdırmıştı hayat. Oku oku bitmeyecek, hafızalardan silinmeyecek hikâyeler, anılar, acılar. Ne büyük bir felaket olduğunu anlatıyordu enkazlardan gelen sesler. Tesellisi olmayan bu acının büyüklüğünü görmüştü koca bir millet ve bu koca millet tek yürek olmuştu. Bütün yürekler aynı ritimde atıyordu. Bunu hissetmek, acına ses olmaya çalışan birilerinin olduğunu bilmek iyi geliyordu. Ama afetin büyüklüğü karşısında koca yürekler bile yer yer yetersiz kalıyor, daha çok üzülüyor, daha çok eziliyordu bu acı karşısında. Bir şeyler yapılmalıydı şimdi için, yarın için, daha sonrası için. Afetin açtığı yaralar, verdiği dersler, alıp götürdüğü yaşamlar, anılar, kentler, yaşanmışlıklar, hayaller unutulmamalıydı ki, bir daha yaşanmasın. Doğal olaylar, doğal afete dönüşmesin. Çürük, kumdan kale gibi duvarlarda can verenlerin ardından kader güzellemesi yapılmasın. Deprem hangi ilde olacak hangisinde olmayacak diye insan kendi canını düşünmek yerine bütünü düşünüp, herkesi, her canı kıymetli bilip, buna göre kimin neye gücü yetiyor, kimin elinden ne geliyor, kim hangi işi yapıyorsa en iyi, en vicdanlı şekilde yaparak, bütünün iyiliği için hareket edilsin.

Depremin üzerinden hatırı sayılır bir zaman geçti. Hâlâ ne yana baksam, acı, ne yana baksam keder, ne yana baksam belirsizlik, umutsuzluk, kaygı dolu. Hayat, pek çok insanı, yaşamında önemli değişiklikler yapmaya mecbur bıraktı. Kaybedilen canların acısı yürekte, gelecek kaygısı önümüzde. Ben hâlâ uykudan dişlerimi sıkmış bir şekilde uyanıyorum. Nasılsın diyenlere iyiyim diyorum. İyiyimin anlamı ayakta ve sağım anlamına geliyor. Devamı yok. İçi boş bir kelime deprem bölgesinde iyiyim demek. Asla gerçeği ifade etmiyor. Anlatmaya kalksak acımızı, başkasındaki acıyı kanatmaktan korkuyoruz. Anlatıp da rahatlayamıyoruz yani. Yaklaşık elli bin can kaybımız varsa, yürekte elli bin parça acı var. Her birinin ardında bıraktığı onca yaşanmışlık, onca yaşayamamışlık var. Yürek göz göz olmuş acıyor.

Yalnız bırakmayın deprem bölgesindeki insanları. Zamana yayılan, zaman geçtikçe, kendilerine geldikçe, yalnızlaştıkça büyüyen acıları olacak çünkü. Koca yürekli bir milletiz biz. Bu acıları hep birlikte saracak gücümüz, inancımız var. Hayat bir şekilde normale dönecektir. Ya da yeni normal anlayışlarımız gelişecektir. Ama nasıl bilmiyorum. Pandemi süreci yormuştu zaten hepimizi. Deprem pandemiyi unutturacak kadar büyüktü. Yarası da çok büyük. Gülmeye alışık yüzüme, yeni bir ifade oturdu artık. Dişlerim sıkı, dudaklarım aşağı doğru büzüşük. Yeni normalim bu mudur acaba bilemiyorum. Ama inanıyorum. Var gücümüzle, inancımızla, duamızla, sabrımızla, iyi niyetlerimizle hep birlikte saracağız yaraları hep birlikte inşa edeceğiz güzel yarınları.

Yazan : Nahide Zereyak

Devamını Oku »

27 Mart 2019 Çarşamba

Kök Hücre Bağışı Nasıl Yapılır?

27 Mart 2019 Çarşamba
Kök Hücre Bağışı Nasıl Yapılır

Kök Hücre Bağışı Nasıl Yapılır

Yıllardır düşünüp de, isteyip de bir türlü harekete geçemediğim bir şey yaptım geçtiğimiz ay; gönüllü kök hücre bağışçı adayı oldum. Bunca zaman erteleme sebebim kök hücre bağışı nasıl yapılır konusunda yeterli bilgiye sahip olmayışım ve biraz da korkmamdan kaynaklanıyordu. Son zamanlarda haber programlarında ve sosyal medya kanallarında bu konuda yapılan yayınları daha da sıklıkla görmeye başlayınca, artık ertelememem gerektiğine, belki umut bekleyen birilerine yaşam kaynağı olmakta geç kaldığıma, geçen bir günün bile kayıp olduğuna inanmaya başladım. Bir sosyal medya hesabında tesadüfen tanıdığım bir gönüllü kök hücre bağışçısının da yaşadığı süreci yaptığı paylaşımlarla net bir şekilde açıklayarak paylaşması da bende teşvik unsuru oldu. Kendisi doku uyuşması gerçekleşen bir hastaya kök hücre bağışında bulundu geçtiğimiz aylarda. Ben şimdilik bir hastayla doku uyuşması için bekleme sürecindeyim.
Gönüllü kök hücre adayı olmaya karar verme sürecimi özetlemeye çalıştım. Biraz da neler yaşadım, neler hissettim ondan bahsedeceğim.

Gönüllü Kök Hücre Bağışçısı Olmak:

Dediğim gibi bu benim hep ertelediğim bir süreçti. Şimdiyse ertelediğim zamanları bir kayıp olarak görüyorum. Heyecanla bir doku uyuşmasını bekliyorum. Her şey aslında biraz süreci tanımakla alakalı. Bu konuda Kızılay özveriyle çalışıyor. Görevliler bağışçıları çok iyi karşılıyor ve bilgilendiriyorlar. Benim normal kan bağışım ve kök hücre örneği bağışım birlikte gerçekleşti. Açılan damar yolundan hem bir ünite kan, hem de kök hücre örneği için gereken 3 tüp kan alındı. Süreç boyunca görevliler hep ilgilendiler sağ olsunlar. Yan tarafımdaki koltukta bulunan bağışçı ile birlikte ikimizi görevlilerin "kök hücre bağışınız hayırlı olsun" diye tebrik etmesi daha çok duygulanmama sebep oldu. Biliyorum ki umut bekleyen nice insanlar var. Evet bekliyorlar. Bir umut doğması için bekliyorlar. Ben de onlarla birlikte bekliyorum. Dilerim çaresi, tedavisi mümkün olan bir hastalıktan dolayı canlar yitip gitmesin.
Bende önemli değişikliklere neden oldu bağışçı olmam. Psikolojik olarak daha mutlu, daha huzurluyum. Sağlığımı daha çok önemsiyorum mesela. Sağlıklı olduğum sürece bir cana kök hücre bağışlama şansım var, bunu biliyorum.. Bu duyguyu şuna benzetebilirim. Hamilelik yaşayan hanımlar sırf karnındaki bebeğe bir şey olmasın diye kendi sağlıklarına normalden daha fazla önem gösterirler. Hastalandıkları zaman önce bebeklerini düşünürler. Son zamanlarda hissettiklerim buna benziyor. İyi olmalıyım, sağlıklı olmalıyım, güçlü olmalıyım. Çünkü belki bir yerlerde doku uyumumuz gerçekleşecek ve yaşama tutunacak birileri vardır. Bağışçı olduktan birkaç gün sonra Kızılay'dan aldığım bu mesaj kök hücre bağışımın Türkök kemik iliği bankasında doku uyumu için beklediğini gösteriyor. Ben de sabırla bekliyorum.
Gönüllü Kök Hücre Bağışçısı Olmak

Kök Hücre Bağışı Nasıl Yapılır?

Kök hücre tedavisi için bekleyen bazı kemik iliği kanseri, kalıtsal anemi, lenfoma, metabolik hastalıklar, kemik iliğinin yetersiz çalıştığı hastalıklara sahip hastalara umut olmak elimizde. Kök hücre tedavisi ile bu hastalıklara çare olunabiliyor. Ama kök hücre doku uyuşması nadiren gerçekleştiği için çok sayıda gönüllü bağışçının olması gerekiyor, milyonlarca. Bu yüzden kök hücre bağışçısı olmanın önemi büyük.
Öncelikle bir karar verme aşaması var yukarıda da bahsettiğim gibi. Bunu gerçekten istemek ve karar vermek gerekiyor. Doku uyuşması olduktan sonra vazgeçenler oluyormuş. Bu karşı tarafı da olumsuz etkiliyordur elbette. Hatta hayatına bile mal olabilir. Bunun için iyi düşünüp, araştırıp, öğrenip emin olduktan sonra geç kalmadan harekete geçmek gerek.
Bağışçı adayı olmak için Kızılay'a gidip 3 tüp kan örneği vermek yetiyor. Gönüllü Kök Hücre Bağışçısı Bilgilendirme ve Onam Formunu doldurup kan örneğimizi de vererek gönüllü bağışçı oluyoruz. Alınan kan örnekleri HIV, Hepatit ve Sifiliz hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları ve kan gurubu tespiti açısından test ediliyor. Gönüllü bağışçılardan alınan kan örnekleri incelenip uygun görüldükten sonra TÜRKÖK Doku Tiplendirme Laboratuvarı’nda doku tipi de belirlendikten sonra kemik iliği bankasına gönderiliyor. Ve burada 55 yaşımıza kadar saklanıyor. Uygun doku eşleşmesi olunca kök hücre bağışçısıyla tekrar iletişime geçiliyor ve bağışçı olup olmayacağı konusunda tekrar teyit alındıktan sonra süreç başlıyor. Hasta ve bağışçıdan tekrar alınan kan örnekleri ile doku uyumu karşılaştırılıyor. İki tür bağış yönteminden uygun olan yöntem seçiliyor.  Periferik Kök Hücre Toplama Yöntemi ve Kemik İliği Toplanması. Yaygın olarak uygulanan yöntem Periferik Kök Hücre Toplama Yöntemidir. 4 günlük bir aşılama süreci ile kandaki kök hücrenin artması sağlanır. 5. gün damar yoluyla uygulanan bu yöntemde kandaki kök hücreler aferez cihazı ile toplanır ve kan tekrar bağışçıya geri verilir. Vücut kök hücreleri kısa sürede yeniden yerine koyar. Kemik iliği toplanması yöntemi daha az uygulanan bir yöntem olup bağışçı bu konuda bilgilendirilir ve istiyorsa anestezi altında uygulanır.
Kanver.org Kök Hücre Bağışı sayfasından konu ilgili tüm bilgilere ulaşabilirsiniz. Sayfayı ziyaret ederek veya isterseniz bir Kızılay görevlisi ile yüz yüze görüşerek bilgi almanızı, karar verdikten sonra da vakit kaybetmeden gönüllü kök hücre bağışçısı olmanızı tavsiye ederim. Ülkemizde gönüllü bağışçı sayısının az olması veya düşünüp araştırmadan gönüllü bağışçı olup, doku uyuşması olduktan sonra vazgeçenlerin olması üzücü bir durum. Geç olmadan kök hücre bağışçısı olun, umut olun.
"Belki umut sensin."

Kan Bağışının Önemi Ve Faydaları makalemi de okumanızı tavsiye ederim.

Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mutfağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...
Devamını Oku »

18 Şubat 2019 Pazartesi

Kan Bağışının Önemi ve Faydaları

18 Şubat 2019 Pazartesi
Kan Bağışının Önemi ve Faydaları

Kan Bağışının Önemi ve Faydaları:

Ben bugüne kadar neden gönüllü kan bağışçısı olmadım ki? Evet, son zamanlarda sıkça soruyorum bu soruyu kendime. Çok geç kalmışım. Ama bir kere başladım ve ben artık gönüllü kan bağışçısıyım. Kan bağışının önemi ve faydaları konusunda artık çok daha bilinçliyim. Aslında Kızılay'a kök hücre bağışçısı olmak için gitmiştim. Uzun zaman düşünüp, karar verdikten sonra artık daha fazla geç olmadan kök hücre bağışçısı olmalıydım. Görevlilere bu isteğimi belirttim. "Peki ya kan bağışlamak ister misiniz?" diye sordular. Neden korkuyormuşum bunca zaman bilmiyorum. Ama içimdeki korkulu ses "Peki evime gidebilir miyim bağıştan sonra?" diye sordu ürkekçe.:) Şakacı görevli; "Tabi Paris'e bile gidebilirsiniz." deyince; hah tamam o zaman, Paris'e bile gidebileceksem korkacak bir şey yokmuş diye düşündüm. Not: Bu diyalog kesinlikle alaycı bir yaklaşım değil, tamamen güven verici, bağışçıyı kucaklayıcı bir yaklaşımdı. Tabi ben hala ürkeğim biraz. Biraz sonra bu ürkekliğin geçip yerini hoş sohbet ve muhabbete bırakacağını bilmiyordum henüz.

Kan Bağışı Nasıl Yapılır?

Kan bağışı için verilen formu tam ve doğru bir şekilde dolduruyoruz. Bu formun tamamen doğru bilgilerle doldurulması gerekiyor. İlk önce parmağımdan alınan bir damla kanla kan sayım oranıma, yanılmıyorsam hemoglabin değerime bakıldı. 15,5 değer çıkınca görevliler şaşkın. Normalde bir bayanda 12,13 birim çıkan değer bende 15,5. Şakacı görevli: "Bir erkek kadar kanınız var." dedi. Eee iyi işte, düşük değilmiş. Haydi alalım o zaman. Koltuğa uzandım. Ayaklarımı havaya kaldırıp, kolumdan damar yolunu açtılar. Bir ünite kan, tahlil için gereken tüpler ve kök hücre bağışı için gereken 3 tüp kan birden alındı. Kan bağışı 5-7 dakika kadar sürdü. Bu süreçte ben başımı tam olarak yatar vaziyette tutmamaya çalıştım. Kendimce önlemler alıyorum güya bayılmamak için. Ürkeklik biraz devam mı ediyor sanki. :) Bu sırada görevliler sık sık iyi misiniz, başınız dönüyor mu, korkacak bir şey yokmuş değil mi, nasıl hissediyorsunuz gibi sorular sorarak hem kontrolü sağlıyorlar, hem de sohbet ederek rahatlatıyorlar. Bir ünite kan alındıktan sonra damar yolunu kapattılar. 15 dakika kadar daha uzandım ve istirahat ettim. Bu sırada sıvı ikramında bulundular. Ben su tercih ettim. Zaten bol su içmek gerekiyormuş kan verdikten sonra. 15 dakika sonra kalktım ve sorunsuz bir şekilde evime gittim. Hayır, Paris'e gitmedim. Belki daha sonra.:) Eve geldim ve günlük rutinime devam ettim. Aşırı zorlayıcı hareketler yapmamak, kan alınan kolu çok zorlamamak gerekiyor, o kadar. Yalnız su ihtiyacını çok hissettim. Dönüp dönüp su içtim desem yeridir. Böylece eksilen 500 ml kanı vücudum yerine koydu sanırım.
Meğer ben ne çok hata etmişim bunca zaman kan vermemekle. Bundan sonra her dört ayda bir, sağlığım el verdikçe gönüllü kan bağışçısı olacağım. Kan bağışı hayat kurtarır. Zaten bağış yaptıktan birkaç gün sonra Kızılay'dan gelen mesaj da gösteriyor ki bir ünite kan üç cana şifa olmuş. Bu nasıl güzel bir duygu anlatamam.
Kan Bağışı Nasıl Yapılır?

Kan Bağışının Önemi ve Faydaları:

Ülkemizde kan bağışı şu veya bu nedenle çok az. Yabancı ülkelerde oldukça fazlaymış kan bağışı. Ve kan yeri doldurulamayan bir madde. Kanın yeri direkt olarak kanla doldurulabiliyor. Bu yüzden gönüllü kan bağışçısı olmak gerek. Kan bağışı kan bekleyen hastaya umut olduğu, yaşam olduğu gibi bağışçıya da faydaları olan bir durum. Kan yenileniyor. Vücut daha dinç oluyor. Ve psikolojik olarak tarifsiz bir doyum sağlıyor. Yaptığım araştırmalara göre kan vermek baş ağrısı, stres, yüksek tansiyon, yorgunluk gibi şikayetlerin azalmasına da yardımcı oluyormuş.
Kimler Kan Verebilir?
18-68 Yaş arasında, ağırlığı en az 50 kg ve üzerinde olan her sağlıklı birey kan bağışında bulunabilir.
Erkekler 90, kadınlar 120 günde bir kan verebilirler.
Kanında, yapılan testler sonucunda Anti-HIV (AIDS),  Anti-HCV (C sarılığı),  HBsAg (B sarılığı), Sifiliz (Frengi) gibi hastalıklar bulunmayanlar kan verebilir.
Herhangi bir ilaç içiliyorsa görevlilere bildirilmelidir. Bazı ilaçlar kan bağışı için uygun olamayabilir.
Kanver.org Kan Bağışı Nasıl Gerçekleşir sayfasını ziyaret ederek daha fazla bilgiye ulaşabilir. Varsa kafanızdaki soru işarelerini gerek okuyarak gerekirse de bir Kızılay merkezine giderek çözebilir, hemen gönüllü kan bağışçısı olabilir, bir ünite kanla üç cana yaşam kaynağı olabilirsiniz. Ertelemeyin.
"Kan Bağışı Hayat Kurtarır."

Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mutfağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...

Farkındalığı arttırmak isterseniz, aşağıdaki sosyal ağ butonları sayesinde yazımı paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

8 Ocak 2019 Salı

Kolay Meyveli Pasta Tarifi

8 Ocak 2019 Salı
Kolay Meyveli Pasta Tarifi

Kolay Meyveli Pasta Tarifi

Ağız tatlandırmalık, hafif kıvamlı bir de kolay bir meyveli pasta tarifimiz olsun mu bugün sizler için? Bana sorulsa evet derdim. Bir de meyve detayını duyunca ben zaten çoktan tarifi not etmiş olurdum bile.:) Bayılıyorum meyveli hafif pastalara. Bazen uzun uzadıya pasta yapacak zamanım olmuyor. İşte o zaman kolay tarifler zamanıdır. Topraklarımız da nasıl bereketli. Kışın ayrı, yazın ayrı güzellikte taptaze meyvelerimiz var. Değerlendirmeye değer. Haydi o halde bu kolay, hafif ve leziz meyveli pastamızın tarifine geçelim. Size favori tariflerimden olan çikolata soslu kek tarifimi de öneririm. Yine kolay ve leziz bir tariftir.

Kolay Meyveli Pasta Malzemeleri:

  • Kek için;
  • 2 adet yumurta
  • 1 çay bardağı toz şeker
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 2,5 çay bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • Keki ıslatmak için;
  • 1 çay bardağı süt
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • Krema için;
  • 2 su bardağı süt
  • 2 çorbağı un
  • 1 çorba kaşığı nişasta
  • 1,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 tatlı kaşığı margarin
  • 1 vanilya
  • Üzeri için meyve
  • Jöle
Meyveli Pasta Nasıl Yapılır

Kolay Meyveli Pasta Nasıl Yapılır?

  • Kolay meyveli pastamızı hazırlamaya kek için gereken malzemeleri dolaptan çıkarmakla başlıyoruz. Yumurta, süt oda sıcaklığında olsun.
  • Yumurta ve şekeri çırpma kabına alıp iyice karışana kadar çırpıyoruz.
  • İçerisine önce sütü, daha sonra sıvı yağı ekleyerek çırpmaya devam ediyoruz.
  • Un, kabartma tozu ve vanilyayı bir kaba eleyip daha sonra bu karışıma ekleyip tekrar çırpıyoruz.
  • Margarin ile dibini yağladığımız tart kalıbına kek karışımını döküyoruz.
  • Önceden 170 derecede ısıtılmış fırında 20-25 dakika kadar kontrollü olarak, fırının kapağını açmadan keki pişiriyoruz.
  • Fırından çıkan keki ızgara üzerinde soğumaya bıraktıktan sonra ters çevirip çıkarabiliriz.
  • Kekimizi bir çay bardağı şekerli süt ile her yerini eşit şekilde ıslatıyoruz.
  • Krema için süt, un, nişasta ve toz şekeri sürekli karıştırarak orta ateşte muhallebi kıvamına gelene kadar pişiriyoruz. Ateşten alınca içerisine bir kaşık margarin ve vanilyayı ekleyip karıştırıyoruz. Margarin kremamıza güzel bir kıvam veriyor.
  • Hafif sıcağını attıktan sonra kremayı pastamızın ortasına döküp döşüyoruz.
  • Pasta soğuyunca üzerine dilediğimiz meyveleri dilimleyip diziyoruz.
  • Meyvelerin kararmaması için üzene jöle dökmek iyi olur. Jöleyi isterseniz hazır alıp tarifine uygun olarak pişirip meyvelerin üzerine gezdirebilirsiniz. Şeffaf bir jöle olmasını tercih edin. Veya jöleyi siz bir su bardağı suya bir tatlı kaşığı nişasta ve bir çay kaşığı toz şeker koyup pişirerek de yapabilirsiniz.
  • Dolapta beklettiğiniz meyveli pastayı arık servis edebilirsiniz.
  • Afiyet olsun.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...
Devamını Oku »

24 Aralık 2018 Pazartesi

Hollanda Bisküvisi Tarifi

24 Aralık 2018 Pazartesi
Hollanda Bisküvisi Tarifi

Hollanda Bisküvisi Tarifi

Kıyır kıyır kurabiye tadında-kıvamında bir bisküvi tarifimiz var bugün sizler için. Kızımın geçenlerde hatırlayıp yapmamı istediği Hollanda bisküvisini yemeyeli özlemişiz. E tabi talep de olunca hemen koştum mutfağa ve koyuldum işe. Margarin yumuşamış olsun da gerisi kolay. Hemencecik yapılıveriyor bu nefis kurabiye kıvamlı bisküviler. Hollanda bisküvisinin adını nereden aldığını bilmiyorum ama merak da ediyorum doğrusu. Hollanda'ya has özel günleri var da o zaman mı yapıyorlar acaba diye geldi aklıma. Belki de hiç alakası yoktur bilemiyorum. Avrupa'da yaşayan okuyucularımız varsa yazın yorumlarda lütfen. Merakla beklemekteyim.
Yine hem kurabiye hem bisküvi kıvamında, yapımı da kolay bonibonlu kurabiyeleri de çok severim mesela. Hele çocuklar bayılıyor.. Oğlum için de zaman zaman bonibonlu kurabiye yapar onu da öyle sevindiririm. Bazen de beslenmesine koyarım. O zaman da "anne bana kurabiye kalmadı" diye söylenerek gelir okuldan.:) Haydi gelin şimdi Hollanda bisküvisi yapalım birlikte.

Hollanda Bisküvisi Malzemeleri:


  • 150 gr yumuşamış margarin
  • 1 su bardağından 2 parmak eksik toz şeker
  • 1 paket vanilya
  • Yarım paket kabartma tozu
  • 1 yumurtanın sarısı
  • 2 su bardağı un
  • Dışı için bir miktar toz şeker
  • Bardak ölçüleri 200 ml'lik bardak iledir.

Hollanda Bisküvisi Nasıl Yapılır

Hollanda Bisküvisi Nasıl Yapılır?


  • Margarin, toz şeker ve yumurta sarısı karıştırılır.
  • Un, vanilya ve kabartma tozu da eklenip yoğrulur. Hamuru sertleştirmeden eğer ele yapışırsa 1-2 kaşık kadar un ilave edilebilir. Kullanılacak yumurtanın büyüklüğü-küçüklüğü bile bazen un miktarını etkileyebiliyor.
  • Yoğurduğumuz hamuru düz zemine merdane ile yarım santim inceliğinde açıyoruz.
  • Çay bardağının ağzıyla hamuru kesip toz şekere buluyoruz.
  • Yağlı kağıt serili fırın tepsisine aralıklarla diziyoruz.
  • Önceden ısıtılmış fırında pembe renk alana kadar pişiriyoruz.
  • Kurabiyeleri kapaklı kavanozda muhafaza ederek birkaç gün tazeliğini koruyabilirsiniz.
  • İçi dolu dolu bir kurabiye yemek isterseniz Pratik Marmelatlı Kurabiye Tarifini de öneririm.
  • Afiyet olsun.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...

Hollanda Bisküvi Tarifini beğendiyseniz, aşağıdaki sosyal ağ butonları sayesinde paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

3 Aralık 2018 Pazartesi

Ev Yapımı Portakallı Jöle Tarifi

3 Aralık 2018 Pazartesi
Portakallı Jöle Tarifi

Ev Yapımı Portakallı Jöle Tarifi

Doğal meyve sularıyla, mis gibi taze sıkılmış portakal sularıyla jöle yapmak hoş olmaz mı?  Hem isterseniz sade jöle olarak hem de pastalarınızı süsleyerek de tüketebilirsiniz jölenizi. Suyu kolayca sıkılabilen meyvelerin suyunu sıkıp aynı anda jöleye çevirebileceğiniz gibi, suyunu sıkamadığınız meyveleri de kaynatarak suyunu elde edip soğuttuktan sonra da jöle yapabilirsiniz. (çilek, kiraz gibi)
Ben bugün portakallı jöle yaptım. Jöle yaparken şeker miktarını kullandığınız meyvenin tadını göz önünde bulundurarak ayarlarsanız iyi olur. Örneğin çilek kiraz gibi meyve sularının bir bardağına 1 yemek kaşığı yeterli olacakken, portakal gibi meyvelerin bir bardağına 1,5 kaşık şeker gerekebilir. Yok ben çok şekerli olmasını da istemiyorum derseniz şimdi vereceğim portakallı jöle tarifinin ölçüleri sizin için tam gelecektir.

Portakallı jöle malzemeleri:


  • 3 su bardağı (200 ml'lik bardak) taze sıkılmış portakal suyu
  • 1 su bardağı su
  • 6 tepeleme yemek kaşığı toz şeker
  • 4 yemek kaşığı nişasta
  • Dış kaplaması için hindistan cevizi veya toz şekerleme

Portakallı Jöle Nasıl Yapılır

Portakallı Jöle Nasıl Hazırlanır?


  • Portakal suyu, su, şeker ve nişasta bir tencereye alınıır. İyice karıştırılır.
  • Nişasta ve şeker iyice karışınca orta ateşte sürekli karıştırarak pişirilir. 
  • Göz göz olunca ateşten alınır.
  • Birkaç boş su bardağı suda durulanıp içerisine jöle doldurulur. Bardakların durulanması daha sonra jöleyi içinden çıkarabilmek için önemli.
  • Soğuyan jöleler birkaç saat dolapta bekletildikten sonra bir bıçak ile yanları nazikçe sıyrılarak bardaktan ters çevrilerek çıkarılır.
  • Dilimlenen jöleler hindistan cevizine batırılıp servis tabağına alınır.
  • Üzerini dilediğiniz gibi süsleyebilir veya sade de tüketebilirsiniz.
  • Birkaç gün buz dolabında kapaklı bir kapta muhafaza edebilirsiniz.
  • Afiyet olsun.
  • Kiraz Sulu Jöle Tarifi'ne de bakabilirsiniz.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Portakallı Jöle Tarifi'ni Beğendiyseniz, Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

12 Kasım 2018 Pazartesi

Tırtıl Kurabiye Tarifi - Tırtıl Kurabiye Nasıl Yapılır ?

12 Kasım 2018 Pazartesi

Tırtıl Kurabiye Tarifi

Bu kurabiyelerin tadı damağınızdan gitmeyecek. Lezzeti ve kıvamıyla pek çok kurabiyeden ayrı bir yeri vardır tırtıl kurabiyenin. Bu tarif ile yumuşacık, ağızda dağılan kurabiyeler yapabilirsiniz. Her an evinizde bulunan malzemelerle kolayca yapacağınız bu kurabiyeleri kapaklı kavanozda uzun süre saklayabilirsiniz.
Tırtıl Kurabiye Tarifi

Tırtıl kurabiye yapımı sırasında bir de tırtıl kurabiye kalıbı temin etmeniz gerekecek. Pasta araç-gereçlerinin satıldığı yerlerde bulabilirsiniz. Hazırladığımız hamuru bu kalıbın içinden sıkarak tırtıl kurabiyelerin şeklini veriyoruz.

Tırtıl Kurabiye Malzemeleri:

  • Yarım paket margarin
  • Yarım su bardağı sıvı yağ
  • 1 adet yumurta
  • Yarım paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 1 su bardağı pudra şekeri
  • Aldığı kadar un

Tırtıl kurabiye nasıl yapılır?

Un, kabartma tozu ve vanilya bir kapta karıştırılır.Un gerekirse daha sonra tekrar eklenebilir.
Başka bir kapta margarin ve pudra şekeri iyice ezilene kadar karıştırılır. Yumurta ve sıvı yağ eklenerek tekrar karıştırılır. Un, vanilya, kabartma tozu karışımı da eklenerek yoğrulur. Ele yapışmayacak kıvamda bir hamur elde edilir.

Hamur 10-15 dakika kadar dinlendirilir. Fırın tepsisi yağlı kağıt serilerek hazırlanır. Hamurdan alınan parçalar kalıba doldurulup bastırılarak tırtıl şeklinde çıkan hamurlar yağlı kağıt üzerine dizilir. Bu işlem biraz zahmetlidir. Ama sonuç için gerçekten değer.

Tüm hamura şekil verildikten sonra tırtıl kurabiyeler 180 derecede ısıtılmış fırında 15 dakika kadar pişirilir. Fırından çıkan kurabiyeler soğuduktan sonra saklama kaplarında muhafaza edilerek tazeliği korunur. Nefis kurabiyeleri afiyetle yemenizi dilerim.

Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...

Tırtıl Kurabiye Tarifi'ni Beğendiyseniz,Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

1 Kasım 2018 Perşembe

Sosyal Medya Kafe 4 Yaşında

1 Kasım 2018 Perşembe
Sosyal Medya Kafe 4 Yaşında
Merhaba Sosyal Medya Kafe Okurları😊
Sosyal Medya Kafe yaşam blogu olarak, 1 yılı daha geride bırakarak 4 yaşını bitirmenin mutlu, gururunu yaşıyor. 18.09.2014 tarihinde kurduğum Sosyal Medya Kafe  başlamak balonunu gökyüzüne gönderdi. Bloglama ya başlamak en önemli adımdı. O cesareti tekrar toplamak belki de en zoru başarmanın ta kendisiydi. İlk yıllarda hedeflerim olmasına rağmen rotayı şaşırdığım ve motivasyonumun düşük olduğu zamanlar oldu.

Kaç kez uçurumun kenarından döndük ve kaç kez gökyüzünün mavisine bir balon daha göndermem gerektiğini düşünürken kendimi buldum. Evet o balonu bulmuştum bu planlamak balonu olmalıydı. 2.yılından itibaren daha planlı gitme amacım devam etti. Gördüm ki planlamak da bir blogun başarısına adım adım yaklaşmakmış.

3.Yılımızda her konuda o kadar çok olumsuzluklar çıktı ki karşımıza yazmakla bitiremeyebilirim.O yüzden tüm olumsuzluklara rağmen bir balon daha göndermelisin dedim.O da tabiki sabretmek balonu oldu.

4.Yılımızda hedeflerim bir bir gerçekleşiyordu. Artık Sosyal Medya Kafe ismi Google'da aranmaya başlamıştı. Google ve Yandex arama motorlarında "Misafir Yazarlık" aramasıyla ilk sayfaya yerleşti. Dolayısıyla Misafir Yazarlık isteği ile gelen mailler de arttı.Tabiki bu yazıların bir çoğunu elemek durumunda kaldım. Özgün içerik ve başka blogda yayınlanmamış olması ilk şartımız. Bununla birlikte okuyucu kitlemize faydalı içerikler olmasına da dikkat ediyorum. Yayına aldığımız ve alamadığımız tüm yazarlara emekleri için tekrar teşekkür ederiz. Ağırladığımız  misafir blog yazıları ile ilk hedef gerçekleşti. Farklı blog yazarlarının kaleminden dökülen yazıların katlanarak artmasını diliyorum.🙏
Uzun süren uğraşlarım sonucunda PageSpeed Tools'da www.sosyalmedyakafe.com 'un Mobil Optimizasyonu %100 yaptım. Türkiye'de Blogger platformu üzerinden %100 sonuca ulaşan ilk blog Sosyal Medya Kafe 4 saniye de açılıyor. Çalışmalara devam ediyorum. Hedef 3 saniye!
Google Hız Testi

Evet, öyleyse gökyüzüne bir balon daha uçurma zamanı gelmiş ne dersiniz sevgili okurlarımız? Başarmak balonu gökyüzünde havalanırken bu blogun güzel yerlere gelmesine emek veren sevgili blog yazarı arkadaşlarıma ve siz sevgili okurlarımıza sonsuz teşekkürler.💕

Blogunuz olsun veya olmasın hiç fark etmez. Sizler de Sosyal Medya Kafe aracılığıyla dijital dünyaya bir miras olarak, tecrübeli olduğunuz bir konuda Konuk Yazarlık yapabilirsiniz. Kim bilir belki de ilk yazarlık deneyimini Sosyal Medya Kafe'de yapmanızla birlikte, blog yazarlığına ilk adımı atmış olursunuz.🙇🙌

Blogu olmadan Sosyal Medya Kafe ailesine misafir yazarlık yapan, canım oğlum Melih Ordueri'ye de PC Donanımları kategorisinde yazmış olduğu yazıları için teşekkür ediyorum. Beni çok mutlu etti. Yazdığı günden bu güne kadar yazıları okunmaya devam ediyor.🙆🙇 Yaşımız kaç olursa olsun bilgi ve tecrübeyi her yaştan öğrenebiliceğimiz bilinciyle devam ediyoruz. Oğlumun dijital dünyaya miras bıraktığı içeriklerin olması ayrı bir duygu.😍

Blog içeriği olarak yayınlamadığımız ama burada yer veremeden geçemeyeceğim, mail ile sizden gelenler;
Hamza Bey göndermiş;
Konuk Yazar

"Ne yazacağımı tam bilmiyorum ama sıcak bir Pakistan gecesinde şu kelimeler geliyor aslında aklıma. Sevmeyi anlat deselerdi bana dilimin susup gözlerimin içinin konuşmasını anlayacak bir kişi arardım, kalbimin dilini bilecek bir tek kişi! SENİ o et parçasının altında yatan manaları anlayabilecek olan bir tek seni, ve bulunca seni sükut ederdi dilim, konuşurdu gözlerim ve kalbim o vücudun her zerresinde hissettirdiği o sevgiyi söylerdi sana o bitmeyecek olan her gün sanki daha da kor olan o sevgiyi..." Hamza K.

Ve Erhan Bey de blogumuza denk gelenler arasında ve iletişimden yazmadan geçmemiş.
Konuk Yazarlık


"Aslında başka bir yere gidiyordum.Gençliğim arkamdan itti.Tam da aşklı meşkli bir şey yazacaktım ki gönlümün şarjı bitti. Erhan Tığlı.
DOSTLUK IŞIĞI
Hadi dostlar el ele verelim gelin
yaşamayı sevelim gelin
doruğuna çıkalım
doğrunun iyinin güzelin
Sımsıcak bir sevda soluğuyla
türküleşsin dünya
Olacak sanma mutluluk bir rüya
umudumuz özlemimiz sararıp solmuyorsa
Korkma, aydınlıktır sonu her tünelin.
Erhan Tığlı.

Erhan Tığlı 2007 yılından bu yana blogunda şiirlerini ve yazılarını paylaşan ince ruhlu bir şaiir.Ben de bize iletişim sayfamızdan gönderdiği yukarıdaki şiir ve sözlerinden sonra blogunu keşfettim.

Ne kadar hoş değil mi?  Sadece sevgi,saygı ve hoşgörü ile bakabilseydik dünyaya her şey çok güzel olabilirdi.💗  Tekrar kendilerine teşekkürlerimi iletiyorum.😊

İster adsız olarak, ister adınızla bizim için hiç fark etmez. Biliyoruz ki karşımızda bir insan var ve onun da kendine göre düşünceleri ve tecrübeleri var. İnsan her yerde yazmakta özgür olmalı. Başkalarının kişisel haklarına tecavüz etmeden, siber zorbalık yapmadan, atıp ,tutup, sallamadan! Çünkü düşüncelere saygı duymak en büyük erdemdir. Blog yazarlığında 11 yılı geride bırakan biri olarak şunu söyleyebilirim; saygı gösterin ki siz de saygı görün.Ve size ayrılan zamanın ve emeğin lütfen kıymetini bilin...

Sosyal Medya Kafe'de aktif olarak yazarlığa devam eden arkadaşlarımın 4. yılımız ile ilgili duygu ve düşünceleri:

Hüzün Sarısı : Nihal Yeşiltaç Oran
Efendim bir yılı daha bitirdik ve Sosyal Medya Kafe olarak 4.yaşımızı kutluyoruz. İlk günlerden bu aileye dahil olmanın mutluluğunu yaşıyorum. 'Mutluluğunu yaşıyorum' ifadesini laf olsun diye söylemedim; kim her paylaşımı insana, insanlığa faydalı ve gelişme adına yapılmış bir platformda olmaz istemez ki? Yazarları ile okuyucuları ile daha nice yıllara Sosyal Medya Kafe, nice yıllara Sibel Ordueri.

Renkli Pasta Sepeti : Nahide Zereyak
Ne mutlu ki; 4 yaşındayız. Bir yaş daha alırken hayattan, kah gülerken, kah üzgünken, yeni birikimler, yeni tecrübeler, yepyeni heyecanlar yaşarken; Sosyal Medya Kafe çatısı altında yine hep birlikte yol almanın sevinci ve gururundayım. Bilgiden, birikimden, paylaşımdan, dostluktan, sevgiden, emekten beslenen başarılar bakidir. 4 yaş vesilesi ile kurucumuz Sibel Hanım nezdinde tüm yazar arkadaşlarımıza, okuyucularımıza, yorumlarıyla, fikirleriyle bizlere ışık tutan dostlarımıza sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum. Okuyoruz, yazıyoruz, paylaşıyoruz ve hep birlikte durmadan ilerliyoruz. Daha çok çok yaşların olsun Sosyal Medya Kafe, bilgiyle, birikimle, sabırla, emekle...

Bahçe Perim : Safiye Yaşar Erdiger
Hepiniz gibi öncelikle "blog" sayfadaki sorunları çözebilmek için "Sosyal Medya Kafe" sitesine göz atıyordum.Zaman içinde, sevgili Sibel Hanım ile sohbetler ettik. İkimiz içinde güzel bir arkadaşlık kurduk.Blog olarak Nahide Zerayak'ında "Sosyal Medya Kafe" de yazdığını gördüm.İlginç bir şekilde, keyifle okuduğum blog yazarları "Sosyal Medya Kafe" çatısındaydı.Bende onlarla beraber aynı platformda yazmak istedim.Sibel Hanım da olumlu baktı. Küçük bir adım attım.. Kabul ediyorum, ben geriden geliyorum.Bazı noktalarda istediğim gibi hareket edemiyorum. Teknik ve hayatıma ait bazı önemli sorunlar hafiflediğinde daha çok bir araya geleceğiz.
Şimdi hep beraber "Sosyal Medya Kafe" ile yarınlara yol alıyoruz."Sosyal Medya Kafe 4 yaşından 40 yaşına doğru" diye bir sloganla sözü bitiriyorum.

Sürpriz Var!
Sosyal Medya Kafe kurulduğundan bugüne kadar yorumları ile bizlere destek olan blog yazarı arkadaşlarımız oldu. Düşündüm ve şimdiye kadar en fazla yorum yapan 3 blog yazarını Sosyal Medya Kafe'nin sağ site barında blog linkleri ile birlikte 1 yıl boyunca misafir edeceğim.Yorumlar en büyük motivasyon kaynağımız. Bu şekilde ben de 3 blog yazarı arkadaşıma,  blogları için destek vermek istiyorum. Sosyal Medya Kafe'yi yorumlarıyla yalnız bırakmayan her bir blog yazarına da ayrıca teşekkür ediyorum.💕

En çok yorum yapanlar eklentisi ile çıkardığım, en çok yorum yapan blog yazarı arkadaşlarımız.En Çok Yorum Yapan Blog Yazarları

Yukarıdaki ekran görüntüsünde gördüğünüz gibi;
1.Örgü Çantam (Hatice Yazıcı)
Sevgili Hatice ablacığımı bilmeyen yoktur sanırım. Birbirinden güzel el emeği,göz nuru hobileri ile adeta gözlerimizi şenlendiriyor. Oldukça hamarat ve süper bir babaanne kendisi.Birbirinden cici el işleri için takibe almanızı tavsiye ederim.
2.Audrey(Audrey'in Şekerleri)
Sevgili İrem Hanım'da kozmetik alanında kullandığı ürünlerin deneyimlerini paylaşıyor. Oldukça çalışkan ve kozmetik konusuna deneyim sahibi. Kozmetik ürünlerine meraklıysanız mutlaka takip edilmesi gereken bloglar arasında.
3.Birgül Erdoğan(Birgül'ün Lezzetleri)
Sevgili Birgül Hanım da birbirinden lezzetli tarifleri ile hem gözlerimize hem de midemize hitap ediyor. Takip etmeyenler varsa çok şey kaçırdığınızı söylemek isterim. :)

Blogları için faydalı dönüşler olması dileğiyle.😇

Son sözler; Birlikte ilk hedefe ulaşmış olmakla birlikte daha fazla çalışmak, üretmek ve daha kaliteli makaleler için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki Google'dan arayanlarımız, blogumuzu takip edenler, sosyal ağlarımızda takip edenler yani siz sevgili okurlarımız her şeyin en güzeline, en doğrusuna, en kalitesine layıksınız.💞 Yaz tatili ve okul telaşı zamanlarında aktif olamasam da aklımın bir ucu hep Sosyal Medya Kafe'de oluyor.😍
Sosyal Medya Kafe hakkında olumlu/olumsuz düşünceleriniz bizleri daha iyi yerlere getireceği için lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. 💬
Sevgiler.💖
Sibel Ordueri

Sosyal Medya Kafe 4 Yaşında! İçeriğimizi beğendiyseniz,aşağıdaki sosyal ağ butonları sayesinde paylaşabilirsiniz. 
💕⃕
Devamını Oku »

21 Haziran 2018 Perşembe

Siber Zorbalık Klavye Kahramanlığı

21 Haziran 2018 Perşembe
Siber Zorbalık Klavye Kahramanlığı

Siber Zorbalık Klavye Kahramanlığı

İnternet çağındayız. Hayatımızın orta yerine ve belki de baş köşesine geldi oturdu internet. Seveni de sevmeyeni de, isteyeni de istemeyeni de bir şekilde tanıdı, alıştı ve bazı kavramları da onunla birlikte öğrenmeye başladı. Klavye kahramanlığı kavramı da internet sayesinde girdi hayatımıza. Bilgisayar başında oturup ahkam kesmek fakat iş icraata gelince hiç bir şeye yaramayan bir kahramanlık çeşidi bu.Daha fenası da var ki o da siber zorbalık. Siber zorbalığı klavye kahramanlığından daha vahim hale getiren şey ise, yerli yersiz atıp tutmak yerine direk olarak bir kişiyi veya kurumu hedef alıp dilediğince yazıp çizerek aşağılama, alaycılık ve hor görme, dışlama, hakaret etme, tehdit etme, iftira atma, sosyal medya hesaplarını ele geçirme, taciz etme gibi ciddi boyutlara varan saldırganlıklar içeriyor olması.

Sosyal medya hesaplarının yorumlar bölümünde ciddi derecede siber zorbalık örnekleri görmek mümkün. Hiç kimsenin başka bir kimsenin haklarına böylesi bir saldırganlık tutumu içerisine girmesinin, eleştiri kisvesi altında hakarete varan sözler sarf etmesinin akla uygun hiçbir tarafı yok. Maalesef ki bu zorbalığın mağduru çoğunlukla çocuklar veya kadınlar. İnternet ve sosyal medya kullanımı çocuklar arasında da oldukça yaygın. Ailelerinin gözetimi altında değilse çocuklar ciddi derecede suistimale açık hale gelebiliyorlar. Bazen iyi niyetle başlatılan bir yardım kampanyası, bazen moral bulmak için açılmış olan hesaplar bile bu suistimalin kurbanı olabiliyor.

Aklıma hemen gelen iki örnek var. Biri belki de pek çoğunuzun bildiği, yardım kampanyası sonucu yurt dışında kalp nakli gerçekleşen minik yavrucuk. Annesi yaşadığı üzüntü ve yorgunluğu yetmezmiş gibi bir de uğradığı haksız saldırılar ve yorumlara karşı ayakta durmaya çalıştı; hala da çalışıyor. Yavrusunun tedavisi için maddi-manevi açıdan canını dişini takmış bir aileyi üzmeye kimin hakkı olabilir.

Bir diğeri ise 11 yaşında bir kız çocuğu. Geçirdiği trafik kazası sonucu bir ayağını kaybetmiş, defalarca ameliyat olmuş, moral kazanmak için bir sosyal medya hesabı açmış, cıvıl cıvıl, umut dolu, hayat dolu bir güzeller güzeli. Onun ve ailesinin bu ayakta durma ve güçlü olma azmini, umudunu, neşesini kıskanıyor olabilir mi insanlar diye düşünüyorum. Ailenin o yaştaki bir çocuğun gözündeki ışığı söndürmeden yaşadığı zorlukları aşması için büyük gayret gösterdikleri belli. Ama yok işte! Siber zorbalara yaranamıyorlar. Haksız eleştirilere uğruyorlar zaman zaman. Ve o yaştaki bir kız çocuğu insanlara açıklama yaparken, ailesini savunmaya çalışırken buluyor kendini. Halbuki amacı evinde ve yatağındayken geçirdiği zamanları sevdikleriyle, sevenleriyle birlikte paylaşarak belki de daha kolay üstesinden gelmektir zorlukların.

Ailelere büyük görevler düşüyor bu noktada. Özellikle çocukları korumak gerek teknolojinin ve internetin zararlarından. Çocukluk ve ergenlik dönemleri oldukça hassas dönemlerdir. İnanıyorum getirilecek yasal düzenlemeler ile siber zorbalığın önüne geçilecektir günün birinde. Ama özellikle çocukların ve ergenlik çağındaki gençlerin içinde açılan yaralar daha uzun yıllar etkisini sürdürebilir. Veya şuursuzca insanların hayatları, yaşam biçimleri, hayat mücadeleleri, ailevi hassasiyetlerine karşı yapılan saldırılar büyük travmalara sebebiyet verebilir. İnternet ortamı, sosyal medya eli tuşlara basan herhangi bir kişinin dilediğini yapma, istediğini söyleme, kişilere saldırma hakkını vermiyor kesinlikle. İnsanlar fikirlerini elbette ki paylaşabilirler. Ama mutlaka başkalarının hassasiyetlerine, özel yaşam alanlarına, kişilik haklarına özen göstererek yapılmalıdır bu. Bu konuda toplum bilinci oluşması temennim. Özellikle pek çok ünlünün veya fazla takipçisi olanların bu konuya dikkat çeken paylaşımlar yaptığına şahit oldum. Gerekli yasal düzenlemeler getirilinceye kadar toplum bilincine katkı sağlamanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
Ayrıca ebevynler için siber zorbalık hakkında daha kapsamlı bilgi almak isterseniz; Siber Zorbalık Rehberi sizler için faydalı olacaktır.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Siber Zorbalık Klavye Kahramanlığı Makalemi Beğendiyseniz,Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

18 Nisan 2018 Çarşamba

Ebeveynlerin Teknoloji ile İmtihanı

18 Nisan 2018 Çarşamba
Ebeveynlerin Teknoloji ile İmtihanı

Ebeveynlerin Teknoloji ile İmtihanı

Haydi kendimize bir soru yöneltip sonra da samimi bir şekilde cevap verelim: "Teknoloji bağımlısı olduk mu, olmadık mı?" Kendimden yola çıkarak ilk cevabı ben veriyorum. Her ne kadar yanlış olduğunu bilsem de, olumsuz taraflarını ve bizden götürdüklerini göz önünde bulundursam da "EVET" ben teknoloji bağımlısı oldum. Bizden götürdüklerini göz önünde bulundurmak derken de gayet ciddiyim. Biz teknolojiyi hayatımıza bize bir şeyler katması için aldık ilk başta. Teknoloji çağından teknolojiden uzak kalmamalı, bir anlamda hayattan kopuk yaşamamalıydık. Ama sanırım bir noktadan sonra ip koptu. Ve teknoloji bize bazı şeyler kazandırmasının yanında bazı şeylerimizi de götürdü. Mesela zaman. Zamanla yarışıyoruz farkında mısınız? Gün ne zaman doğdu derken akşam oluyor. Günler günleri kovalarken ne zaman hafta sonu gelip çattı diye şaşırıveriyorum. Büyükler der ki; "ömürden gidiyor". Büyükler ne derse doğru der.:) Evet, ömürden gidiyor. En kıymetli zamanlarımız, yaşlarımız ömürden gidiyor.

En büyük hassasiyet noktam olan çocuklardan da bahsetmeden edemeyeceğim bu noktada. Onlardan da çalıyoruz aslında. Hayallerinden, umutlarından, gülüşlerinden çalıyoruz. Teknoloji ile, sosyal medya ile gereğinden fazla vakit geçirerek aslında çocuklarımızın yarınlarına bırakacağımız güzel anılardan çalıyoruz. Benim en güzel anılarım çocukluk yıllarımdan kalma: Ailemle geçirdiğim, belki bir ağaca tırmandığım, belki çamur ile oynadığım, belki bir çiçeğin kokusunu derin derin içime çektiğim, bir ağacın nasıl filizlendiğini gözlemlediğim çocukluğumdan kalma benim bütün tatlı anılarım. Ben şimdi çocuklarımın yarınlarından bugünlere dönüp baktıklarında ne görüp ne hatırlayacaklarından ötürü kaygılıyım. Zaman zaman kendimi teknolojinin nimetlerinden faydalanmaya kaptırdığımda, "anne bırak şu telefonu elinden" sesiyle irkilip kendime geliyorum. Evet işte o an fark ediyorum teknoloji bağımlısı olduğumu ve ebeveynlerin teknoloji ile imtihandan sınıfta kaldığını.

Yine biraz eskilere gidip "ben telefonlar ve bu kadar üstün özellikleri!!! yokken ne yapıyordum" diye zihnimi yokladığımda teknolojinin  nimetlerinden bu kadar faydalanmazken!!! aslında daha üretken olduğumu hatırlıyorum. El işlerim vardı mesela. Ellerim tuşlara gereğinden fazla basmak yerine ilmek atıyordu.::) Çocuklarımla birlikte resim yapıyordum. Kızlarıma okul öncesinde resim yapma merak ve ilgisini kazandırmıştım. Ya boyayamazsam, ya taşırırsam, ya yapamazsam gibi kaygılarını benimle birlikte yaptıkları resim ve boyama etkinliklerinde aştılar.. Çok güzel resimler yaptılar. Şimdi küçük kızım müthiş derecede güzel kara kalem çalışmaları yapabiliyor. Büyüğü üniversiteye hazırlandığı için şimdilik bu işlere ara verdi. Saatler süren sohbetlerimiz vardı. Onlar sorar ben yanıtlardım. Hayatı böyle tanıdılar. Şimdi ise küçük oğluma bu kadar zaman ayıramadığımı fark ediyorum. Çünkü işim var. Teknoloji beni bekler.:)

Sözün özü ben teknolojik gelişmelere kendimi bu kadar kaptırmazdan evvel güzel şeyler yapıyormuşum. Teknolojiyi yerden yere vurmuş gibi olmayayam tabi. Elbette ki çok faydasını görüyorum. Öğrenmeyi çok severim mesela. Bir şeyler öğrenmek benim yaşam felsefem gibi bir şey. Aklıma takılan bir şeyi hemen araştırıp öğrenme ve siz okuyucularıma ulaşma imkanını bana sunan teknolojiye minnettarım. Ben fazla ve bilinçsizce kullanılan ve içimizdeki cevherleri öldürüp, dış dünyamızdaki cevherler ile bağımızı koparan teknolojiyi eleştiriyorum.

Sizler ne düşünüyorsunuz? Teknoloji ile imtihandan kaldınız mı? Yoksa denge kurabiliyor musunuz? Size kazandırdıklarının yanı sıra bir şeyler kaybettirdiğini düşünüyor musunuz? Teknoloji bu derece hayatımızda değilken neler yapıyordunuz? Teknoloji çocuklarınıza, sevdiklerinize veya kendinize ayırabileceğiniz zamanlarınızdan çaldı mı? Haydi gelin teknolojik aletlerimizi kullanarak teknolojiyi eleştirelim.:)
Sevgilerimle.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Ebeveynlerin Teknoloji İle İmtihanı Makalemi Beğendiyseniz,Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

20 Mart 2018 Salı

Çağın Hastalığı: Mükemmeliyetçilik

20 Mart 2018 Salı
Çağın Hastalığı Mükemmeliyetçilik

Çağın Hastalığı: Mükemmeliyetçilik

Mükemmel olmalıyım. Her şey kusursuz olmalı. Her şey mükemmel olmalı.
Mükemmel olmalı mıyım? Her şey kusursuz olmalı mı? Her şey mükemmel olmalı mı? Mükemmeliyetçilik...

Olmalı mı gerçekten? Her şey mükemmel olmalı mı? Yerli yersiz bir şeyleri mükemmel yapmaya çalışırken daha önemli, daha hayati şeylere yeteri kadar zaman ayırabiliyor muyuz? Kendimize, sevdiklerimize, çevremize neler katıyor mükemmeliyetçilik veya neleri götürüyor? Her şey mükemmel olmalı kaygısı ile boğuşurken neler uçup gidiyor avuçlarımızdan.

Depresyon, panik atak, anksiyete bozukluk... Nereden çıktı geldi ki bu hastalıklar? Büyük küçük demeden herkesi nasıl da sardı. Peki ne oldu, hayatımızda neler değişti de bu hastalıklar yaygınlaştı? Belki geniş başlıklara yayabiliriz bu sorunun cevabını; belki de tek bir başlık altında toplayabiliriz:

MÜKEMMELİYETÇİLİK

Mükemmeliyetçilik Nedir
Şimdi tekrar soruyorum: Her şey mükemmel olmalı mı?
Mükemmel bir ev, mükemmel bir araba, mükemmel kıyafetler, mükemmel davranışlar, mükemmel yemekler, mükemmel koltuklar, mükemmel televizyonlar, mükemmel telefonlar. Gerçekten insan olarak ihtiyaç duyduğumuz şeyler mi bunlar yoksa bir duygusal açlığın madde ile dışarı yansıması mı? Daha fenası biblo gibi duran mükemmel çocuklar!! Paçasına çamur bulaşmamış, üzerine meyve suyu dökülmemiş çocuklar.

Mükemmel olarak sıfatlandırdığım bu kavramlar ve daha bir çoğu bu şekilde mükemmeli ifade etmiyor bana göre. Çünkü içerisinde his yok, duygu yok, gerçeklik yok, yaşanmışlık yok. Maddenin esir aldığı bir toplum olduk maalesef. Elbette ki insani isteklerimiz ve ihtiyaçlarımız var mutlaka. Daha iyiyi daha güzeli istemek insanoğlunun doğasında var. Ama içinde bulunduğumuz yüzyılın bize dayattığı mükemmeliyetçiliği, maddeciliği bir tarafa bırakıp insanın özüne dönmeli. Sahip olduğumuz değerleri bu kargaşa ortamında kaybediyoruz.

Mükemmellik sıfatı manayı kaybeder, duyguyu kaybeder, hissi kaybeder. Mükemmel görünmeye, mükemmelmiş gibi davranmaya çalışırken insan aslında kendini kaybeder. Ve oldukça da yıpranır. Evin her köşesi her daim mükemmel görünmeyebilir. Sürekli bir düzen kaygısı rahatsız eder insanı. Elbette ki her şeyin savruk-saçık olmasını savunmuyorum. Aslan yattığı yerden belli olur demiş atalarımız. Ancak bunu sürekli bir düzen kaygısı içerisinde yaşamak, evinde, işinde, sokakta, dolmuşta, her yerde hem kişinin kendisini, hem de etrafındakileri yorar ve sıkar.

Bir şeyleri illaki mükemmel yapmaya çalışırken, kaçırdıklarımız veya kaybettiklerimiz arasında bir denge kurmalı aslında. Hayatı anlamlandırarak yaşamak, mükemmeli yaşamaktan âlâdır. Özünde insanız ve mükemmel bir yaradılışa sahibiz. Bunu maddesel değerlerle kaybetmek yerine kendimize ve çevremize yansıttığımız enerji ve bilgi birikimi ile varoluş amacımıza da yaklaşmış oluruz.
Sevgiyle kalın.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Çağın Hastalığı:Mükemmeliyetçilik Makalemi Beğendiyseniz,Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

14 Şubat 2018 Çarşamba

Susamlı Kurabiye Tarifi - Susamlı Kurabiye Nasıl Yapılır ?

14 Şubat 2018 Çarşamba
Susamlı Kurabiye Tarifi

Susamlı Kurabiye Tarifi

Susamın lezzetini anlatmaya gerek yoktur sanırım. Değdiği her besine kendi lezzetini yansıtıyor hemen. Ve işte susamlı kurabiye tarifi de susamın lezzeti ile bütünleşmiş, lezzetini susamdan almış bir kurabiye çeşidi. Kurabiyenin ağızda dağılan kıvamına bir de susamın lezzeti eklenince doyumsuz bir tat çıkıyor çayımıza eşlik edecek.

Aslında susamı içine karıştırmak da mümkün ama ben kurabiyelerin üzerinde susam tanelerini görmek istedim. Siz de isterseniz benim gibi kurabiyeyi susamla süslemeyi tercih edebilirsiniz. Veya isterseniz kurabiyenin içerisine bolca susam da koyabilirsiniz. Tercih sizin. İşte susamlı kurabiye tarifi...

Susamlı kurabiye malzemeleri:

  • 150 gr oda sıcaklığında yumuşamış margarin
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • 1 yemek kaşığı yoğurt
  • 1 adet yumurta (sarısı içine, beyazı üzerine)
  • 1,5 çay bardağı pudra şekeri
  • 1 paket kabartma tozu
  • 2 kaşık nişasta
  • 2 su bardağı kadar un (un azar azar, yeteri kadar ilave edilir.)
  • 1 çay bardağı kadar beyaz susam

Susamlı kurabiye nasıl yapılır?

  • Yumurtanın sarısı ve pudra şekeri çatalla karıştırılır.
  • Bu karışıma önce margarin, daha sonra sıvı yağ ve yoğurt eklenir.
  • İyice karıştırıldıktan sonra nişasta, kabartma tozu ve unun bir kısmı da eklenerek hamur yoğurulur.
  • Gerektikçe un eklenir.
  • Ele yapışmayacak kıvamda bir hamur elde edilir.
  • Hamurdan parçalar koparılıp yuvarlanır ve önce yumurta beyazına, sonra da susama batırılır.
  • Yağlı kağıt serili fırın tepsisine hafif aralıklarla dizilir.
  • 170 derecede ısıtılmış fırında üzeri pembe renk alana kadar pişirilir.
  • Susamlı kurabiyeler ılıdıktan sonra servis tabağına alınır.
Susamlı kurabiye tarifi severek hazırlayacağınız ve beğenilen bir kurabiye olacaktır.
Afiyet olsun.
Sevgiyle kalın.

Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Susamlı Kurabiye Tarifi'ni Beğendiyseniz,Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

31 Ocak 2018 Çarşamba

Adana Usulü Kolay Kısır Tarifi - Nasıl Yapılır?

31 Ocak 2018 Çarşamba
Adana Usulü Kolay Kısır Tarifi - Nasıl Yapılır

  Adana Usulü Kısır Tarifi

Adana yöresinin en meşhur yemeklerinden biridir kısır. Tabi ki her yörede yapılır kısır, biraz da farklılıklar göstererek. Nasıl yapılırsa yapılsın mutlaka güzel olur ve çok sevilir. Ben sevmeyeni duymadım. Bazen tek başına bir öğün olur, bazen misafirimizi ağırlarken sofranın tam da ortasında yer alır ve bu güzel lezzeti deneyimlemek isteyenleri bekler. İçindeki malzeme çeşitliliği ile bir anlamda salataların yerini de tutar kolay kısır tarifi. Kolay diyorum çünkü yapmaya karar verdikten sonra ortalama yarım saat sonra hazır olacaktır. Böylesi lezzetli bir yemeği bu kadar kolay yapıvermek de ayrı bir hoşluk. Çünkü hepimiz zaman zaman böyle pratik tariflere çok ihtiyaç duyarız. İşte böyle zamanlarda imdadımıza yetişecek olan kolay kısır tarifi..
Kolay Kısır Tarifi

Kısır Malzemeleri:

  • Yarım kilo orta irilikte bulgur
  • 3 adet orta boy domates
  • 2 adet kuru soğan
  • 1 demet yeşil soğan
  • Yarım bağ maydanoz, nane
  • 1 adet limon suyu
  • 1 yemek kaşığı nar ekşisi
  • Bir çay bardağı sıvı yağ
  • 1 yemek kaşığı biber salçası
  • 1 çay kaşığı kimyon
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • Yeteri kadar tuz

Kolay Kısır nasıl yapılır?

  • Öncelikle bulguru bir kaba alıp kaynar suyla yıkayıp suyunu döküyoruz.
  • Daha sonra üzerine biraz daha kaynamış su bırakıp üzerini örterek dinlendiriyoruz.
  • Bu sırada ayrı ayrı kaplara yeşillikleri ve taze soğanı, kuru soğanı ve domatesi doğruyoruz.
  • Bulgur suyunu çekip yumuşayınca önce salçayı ezerek bulgura karıştırıyoruz.
  • Daha sonra kuru soğanı biraz tuzla ezerek bulgura ekliyoruz.
  • Yeşil soğan, nane ve maydanozu da iyice karıştırdıktan sonra domatesin varsa fazla suyunu süzerek karışıma ekliyoruz.
  • Limon suyu, nar ekşisi, sıvı yağ, tuz, pul biber ve kimyonu da ekleyip karıştırdığımız kısır artık servise hazır.
Marul, domates, salatalık, turşu ve ayran kısıra çok güzel eşlik eder. Adana'da şalgam da tüketilir kısır ile birlikte. Siz de bu güzel lezzete sofralarınızda yer açmak isterseniz kolay kısır tarifini mutlaka denemelisiniz.

Diğer Salata Tarifleri de ilginizi çekebilir.

Afiyet olsun.
Sevgiyle kalın.
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mutfağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Kolay Kısır Tarifi'ni beğendiyseniz, aşağıdaki sosyal ağ butonları sayesinde paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »

18 Aralık 2017 Pazartesi

Nusret Mayın Gemisi Hakkında Bilgi

18 Aralık 2017 Pazartesi
Nusret Mayın Gemisi

Nusret Mayın Gemisi....

Tarihin şahidi. Gezip görmek nasip oldu. Bu duyguyu nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum. Çanakkale Savaşı'nda askerlerimizle birlikte bir tarih yazan bu geminin içini gezmek, askerlerin adımladığı merdivenlerden inmek, kolay anlatılır bir şey değil. İnsan ister istemez zihninde geçmişe yolculuk yapıyor. Bu yolculuk sırasında duygulanmamak mümkün değil.
Nusret Mayın Gemisi Nerede

Nusret Mayın Gemisi nerede

Bu soruyu yanıtlayayım öncelikle. Gemi Tarsus Belediyesi Kültür Parkı'nda ziyaretçilerini ağırlıyor. Adana- Mersin otoyolu üzerinde Tarsus ilçesinde al bayraklarla yerini belli ediyor bizlere. 1999 yılında yerini almış bu parkta Nusret Mayın Gemisi. Epey bakım görmüş olan geminin savaş sonrası kaderine terk edilmiş görüntüsünü burada paylaşmak istemedim. Nette yapacağınız küçük bir arama ile geminin eski halini görmeniz mümkün.
Nusret Mayın Gemisi Hikayesi

Nusret Mayın Gemisi Hikayesi:

1911 yılında Almanya'da üretilmiş olan gemiyi Osmanlı devleti 1914 yılında satın alıyor. 7-8 Mart 1915 tarihinde Nusret, boğazın sularına 26 adet mayını gömüyor. Bundan tam 10 gün sonra 17-18 Mart günü düşmanın saldırıları, Nusret'in döşediği mayınların görevini yerine getirmesi sonucu Çanakkale Zaferi ile sonuçlanıyor. Peki savaş sonrasında Nusret'in akıbeti ne oluyor?
Ordu malı olan gemi, 1955 yılında ordudan terhis edilmiş ve yük gemisi olarak faaliyet göstermiş uzun yıllar boyunca. Ta ki, 1989 yılında Mersin Limanından Kıbrıs'a yük taşırken batana kadar. Ve bu batık gemi hikayesi tam 10 yıl sürüyor. 1999 yılında bir grup gönüllü tarafından denizden çıkarılan gemi, Tarsus Belediyesi tarafından restorasyon çalışmaları yapılıp müze haline getiriliyor. Ve Tarsus Kültür Parkı'ndaki bu günkü yerini alıyor. Bir maketi de Çanakkale'de Çimenlik mevkiinde bulunan geminin aslı bu gördüğünüz gemidir.
Nusret Mayın Gemisi Hakkında Bilgi
Maket askerler tüylerimizi ürpertiyor değil mi? Ama gelin görün ki geminin içindeyken onlara bakarken her birinin yerine kahraman askerlerimizi koyup duygulanmamak mümkün değil. Orta resimdeki kapıların ardına bakmayı çok isterdim ama kilitlenmiş doğal olarak. Benim yavaş yavaş indiğim merdivenlerden kim bilir ne hızlı adımlar ardarda sıralandı. Vatanı, milleti korumak için atılan hızlı adımlar...
Eminim bu mayınları sürmek hiç de kolay değildi. Öyle bir heyecandı ki yaşanan; Nusret Mayın Gemisi'nin başkomutanı Hakkı Bey'in kalbi daha çok dayanamadı. Mayınların yerleştirildiğini müjdesini alamadan kalbine yenik düştü Hakkı Bey. Ama Nusret, Çanakkale Zaferine imzasını atmıştı 18 Martta. Ve Hakkı Bey de tüm şehitlerimizle birlikte anılır oldu bu zafer gününde.

Bu duyguyu satırlara sığdırmak mümkün değil. Yolunuz düşerse Nusret Mayın Gemisi'ni gezip görmenizi tavsiye ederim.
Sevgilerimle....
Nahide Zereyak
Yazar Hakkında: Merhabalar. Adım Nahide Zereyak. En Nefis Tariflerim Blogun sahibesi ve yazarıyım. İşletme fakültesi mezunuyum. Adana'da yaşıyorum. 3 çocuğumun annesi ve mufağımızın aşçısıyım. Mutfağımda pişenleri okuyucularımla da paylaşmak benim hobim. Yanı sıra hayata dair pek çok konuda sizlerle birlikte olmak için Sosyal Medya Kafe'deyim...


Devamını Oku »
"Sosyal Medya Kafe'de kullanılan ekran görüntüleri, fotoğraflar ve yazılar Sosyal Medya Kafe'ye aittir. Yazıların ve fotoğrafların yayın hakkı sadece www.sosyalmedyakafe.com'a aittir. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden bir başka blogda veya web sitesinde yayınlanması, tariflerin veya yazıların ekran görüntüsü alınarak sosyal ağlarda paylaşılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası`na aykırıdır. Aksi taktirde 5846 Sayılı Fikir ve Sanat serleri Yasası gereği suç duyurusunda bulunulacaktır. Yasal yükümlülüğü vardır."
Sosyal Medya Kafe Copyright © 2021 Tüm Hakları Saklıdır...