7 Kasım 2018 Çarşamba

Tıp Fakültesi Öğrencisinin Kaleminden

7 Kasım 2018 Çarşamba
Doktorluk...
Birçok gencin ve ailesinin gönlünde yatan meslek. Kimine göre hayat kurtaran kimine göre para basan bilim. Herkesin bilgi sahibi olduğu; ama içeriğinin birçoklarınca bilinmediği bu mesleği biraz yakından tanıyalım. Minimum 6 sene süren tıp fakültesi öğrencilik hayatını da ufak bir yazıdan ziyade parça parça anlatmak daha uygun olur.

Doktorluk, uzun bir bilgi birikiminin sonunda elde edilen bir kazanım olduğundan serüven olarak nitelendirilmesinde sakınca olmaz sanırım. Çünkü bu kadar meşakkatli bir yolculuğun yerine kullanılabilecek yegane kelimedir. Gelin hep beraber bu serüvene katılalım.
Tıp Fakültesi Ögrencisinin Kaleminden


Tıp fakültesini kazanmanın ne derece zor olduğunu anlatırlar da anlatırlar; ama asıl önemli olanın bu fakülteyi kazandıktan sonra devam ettirebilme olduğunu pek kimselerden duymazsınız. Çünkü üniversiteye kapak attıktan sonra illa ki üniversite bitirilir düşüncesi tıp fakültesini kazanmaya çalışan gençlerin de akıllarında yer edinen bilgidir. Ama işin aslının öyle olmadığını ilk sınavdan sonra farketmeleri de pek yakındır.

Tıp kazandım sözüyle başlar her şey. Ailedeki yeriniz ve ailenizin toplumdaki değeri bu sözle ani bir artış kazanır. O sözün sahibinde hafif bir göğüs kabarması, kolların vücuttan uzaklaştırılarak yürünmesi ilk dikkat çekici noktadır. Hatta bu grubun bir kısım üyeleri soluğu ömrünün çoğunu yaşayacağı o hastane koridorlarında alır. Tıp kazandım ben deyip doktorlar ile beraber ortamlara girmeye çalışır.

Kayıtlar yapıldıktan sonra okulun başlayacağı gün sabırsızlıkla beklenir. Nihayetinde o gün geldiğinde tıp fakültesine öyle bir giriş yapar ki kendisi bile inanmaz ilkin. Beyaz önlüklü, stetoskoplu büyüklerini görünce de Allaaah tam da hayallerimdeki gibi naralarını gizlice içine atar. İlk hafta içerisinde kendisine hediye edilen önlükle ettiği hekimlik andından sonraki havası 20 yıllık profesörlerde bile yoktur.

Dersler başlar ve en öndeki yerler kapılmaya çalışılır. İtina ile defterler kalemler çıkartılır ve hoca beklenir. Hoca gelip ders anlatmaya başladığında ise aklına bir şey takılır. Hocam her şeyi anladım da şu membran ne demek sorusunu sorduğunda ise hocanın yüzünde tarifsiz bir gülümseme oluşur. Oğlum onu anlamamışsan zaten hiçbir şey anlamamışsın demek, hücre zarı anlamına geliyor membran dedikten sonra sınıfın gülme odağı olduğunuz aşikâr olur :)

Günden güne ön sıralardaki doluluk oranı azalmaya ve arka sıralarda boş yer bulmak umuduyla erkenden okula gelinmeye/yahut hocalar anlatmasını bilmiyor diyerek derslere gelinmemeye başlanır. Sınav haftasında notların anlaşılamaması, önünde 50-60 adet notun olması, eski sorular ile konular arasında bir bağlantı kurulamaması gibi sebeplerden öğrencinin o eski havası yavaş yavaş sönmeye başlar. Sınavdan aldığı kötü nottan sonra da bir dahaki komiteye günü gününe [tıp fakültelerinde uygulanan sınav sisteminin adı] diyerek azimle sarılmaya başlar yeni derslere; ama çok zaman geçmeden yine aynı bahaneler üretilerek sonraki komiteye ertelenir hayaller ve bu sonraki komiteler de yıllarca devam eder, gider.

Tıp fakültesinde kadavra, kadavra sözü sürekli herkesin dilinde olduğu gibi aynı zamanda 1.sınıf öğrencisinin de dilinden düşürmediği sözlerden biridir. Nihayet sene sonu yaklaştıkça Anatomi denen dersin gelmesiyle öğrencileri güzel bir heyecan sarar. Kemiklerden başlanılarak vücudun her bir yeri öğretilmeye başlanacaktır; ama kadavra görmeye o kadar hevesli olanlar ya kadavranın o tıp fakültesi içinde olmayışından ya da kadavranın o halini gördükten sonra tekrardan görmek istemeyeceklerinden heveslerinden vazgeçerler. Zira kadavra görmenin eğitici olabilmesi için yeterli miktarda olması ve küçük öğrenci gruplarında gösterilmesi gerektiğinin bilinci yerleşmeye başlanmıştır.

Tıp fakültesinin olmazsa olmaz dersi Anatomi'nin en zevkli yanlarından birinin kullanılan dil olması, öğrenciye kaybettiği havayı yeniden sağlar. Hele ki 'sulcus tendinis musculi flexoris hallucis longi' sözünü diline dolamaya başlamışsa bilin ki artık o öğrenci eski havasına tekrardan kavuşmuştur.

İlk üç sene hasta görmeyen öğrencilerin yıllarca teorik bilgiyle kafalarına bir şeylerin sokulmaya çalışması da şunu gösterir ki, tıp kazanmak için gerekli matematik, fizik, geometri gibi sayısal derslerin; tıp okumak için neredeyse hiçbir öneminin olmadığı ve çoğu bilginin ezberci bir mantıkla öğrenildiği gün yüzüne çıkartılmayan bilgilerdendir. Öğrenci kafasına yüzlerce sınıflandırmayı sokmaya çalışırken en ufak bir rahatsızlıkta ne yapacağını bilememesi de düşündürücüdür. Neyse ki 4.sınıftan itibaren hastalar ile iletişime geçilmesi sebebiyle az çok bu sorunlar yine eskisi gibi kabuklarına çekilir ve öğrenci yine her ortama uymaya çalıştığı gibi bu ortama da kısa süre içinde uyar.

Tıp fakültesinin ilk üç senesi hakkında kısaca anlattığım Sosyal Medya Kafe'deki ilk yazımın sonuna geldim. Sonraki yazımda stajyerlik ve sonrasından bahsedinceye dek, hoşçakalın :) Sağlıcakla kalın :)

Bay Kefren  Yazar Hakkında:Merhabalar, adım Bay KEFREN.9 Eylül 2013 tarihinde doğdum. Daha 2,5 yaşındayım anlayacağınız. İnsanı insan yapan asıl bir değeri -AŞK- tattıktan sonra yeniden doğdum.Kelimeler eşsiz bir hazine. Duygu ve düşüncelerin dillenmesi, bir araya gelip ahenkle süzülmesi ve insanların o ahengi hissetmesi.. Amacım budur sadece.Kişisel tarzda yazılarımla ve tıp fakültesi anı, gözlemlerimle yayın hayatındayım.Heybesine kelimeleri biriktirip biriktirip yolcu eden tıbbiyeli bir seyyah...
Devamını Oku »

21 Mart 2015 Cumartesi

Doktor Hataları ve Medya

21 Mart 2015 Cumartesi
Doktor Hataları ve Medya
Hani çoğu zaman haberlerde görürüz  şöyle bir durumu :

Olay, olay, olay… A şehrinde 2 ay öncesinde şu ameliyatı geçiren X.Y şahsının  karnında spanç [gazlı bez] unutuldu. Karnındaki ağrı şikayetiyle hastaneye tekrardan başvuran X.Y, doktorlar karnımdaki gazlı bezi çıkartmayı unutmuşlar. Karnımın ağrısı bundanmış dedi. Bu kadar bariz bir ihmalin yapıldığı doktorlara gerekli mercilere başvurularak soruşturma açıldı. İlerleyen günlerde davanın seyrini tekrardan sizlere ulaştıracağız.

Hatta bazı haber spikerlerinin de kendi yorumlarını kattığı şu haberler de yok değil :

Zaten artık karında spanç kalmasına şaşırmıyoruz, kalmaz ise o zaman bunu haber yapacağız.

doktor-hatalari-ve-medyadaki-sunum

Burada o doktorların yanlışlarını savunmak değil amacım. Sadece özellikle de medyada yapılan bazı yargısız infazların bir de doktorların gözünden değerlendirilişini yazacağım. Tabi bunu anlatmanın en iyi yolu, gerçeklerden örnekler sunmaktan geçer.

Kadın doğum stajında iken birkaç kez ameliyata girme fırsatı buldum. Ameliyata sabah 8 gibi indik stajyer arkadaşlar olarak. Yaklaşık 10-15 dakika sonra ameliyatı yapacak hocamız geldi ve sterilite sağlandıktan sonra ameliyata başladı. 15-20 dakika sonra hocamız bize bir şeyler anlatmaya başladı. Şu yapı şöyle, bu yapı böyle diye. Arada da normal sohbetler geçiyor. Dün gece acil bir ameliyat nedeniyle eve geç gittiğini ve bu yüzden de sadece 4 saat uyuyabildiğini söyledi. Bugünkü programına baktığımda şunu gördüm :

Sabah yaklaşık 2,5-3 saat sürecek bir ameliyatın ardından yarım saat dinlenmesi var. Ardından yine 1,5-2 saat sürecek bir ameliyatı daha var. Öğle yemeğini yedikten sonra 3 saat kadar sürecek bir dersi vardı bizlere ve neredeyse hiç dinlenmeden girmesi gereken ağır bir ameliyat daha var. Ha bir de ameliyatta oturma gibi bir lüksünüz olmuyor kolay kolay. Çoğu zaman ayakta kalmanız gerek. Ki o hocamız ders anlatırken de oturmaz, sürekli hareket eder. Yani vaktinin çoğunu ayakta geçiren, yeteri kadar uyuyamayan, üst üste girmesi gereken birkaç ameliyatı olan bu doktorlar da birer insan. Eee bu insanların bir de ailesi var. Duygusal yönden de sürekli bir motivasyonun olması da söz konusu olmuyor. Acaba hata yapması normal mi değil mi böyle bir durumda.

Başta da dediğim gibi doktorun yanlış yapmasını haklı bir nedene bağlamak amacıyla anlatmıyorum bunu. Yargısız infaz yapan medyaya, sadece medyanın dediklerine göre hareket eden onlarca insana o doktorun da bir insan olduğunu, nasıl böyle bir hata yapabildiğini anlatmaya çalışıyorum.

Varın gerisini siz düşünün. İnsanları eleştirmeden önce az da olsa empati yaparak karşımızdakini düşünmek gerek değil mi ?

Empati yapabilme yetisini unutmamak temennisiyle :)
Bay Kefren  Yazar Hakkında:Merhabalar, adım Bay KEFREN.9 Eylül 2013 tarihinde doğdum. Daha 2,5 yaşındayım anlayacağınız. İnsanı insan yapan asıl bir değeri -AŞK- tattıktan sonra yeniden doğdum.Kelimeler eşsiz bir hazine. Duygu ve düşüncelerin dillenmesi, bir araya gelip ahenkle süzülmesi ve insanların o ahengi hissetmesi.. Amacım budur sadece.Kişisel tarzda yazılarımla ve tıp fakültesi anı, gözlemlerimle yayın hayatındayım. İşte yepyeni blogum Heybemdeki Yolcu... (Blog kapalı olduğu için link kaldırılmıştır.)Heybesine kelimeleri biriktirip biriktirip yolcu eden tıbbiyeli bir seyyah...
Devamını Oku »

28 Şubat 2015 Cumartesi

Tıp Fakültesi Okumamak İçin 5 Neden

28 Şubat 2015 Cumartesi
Uzun bir süreden sonra tekrardan aranızda olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Önceki yazılarıma genel itibari ile bakıldığında onlarda tıp fakültesinin güzelliklerini anlatan bir hava hakimdi. Bugün ise tıp fakültesi okumamak için 5 nedenden bahsedeceğim.

tıp-okumamak-icin-nedenler

Tıp fakültesini okumaya başlamadan önce neden bu bölümü seçtiğinizi iyice düşünün. İş garantisi, para fazlalığı gibi konulardan ötürü seçiyorsanız muhtemelen 6.sınıfın sonuna doğru o güzelim saçlarınız dökülmüş, yüzünüzde kırışıklıklar cirit atmış, ruhunuzun huzurevi sakinlerinden farkı kalmamış ve dilinizde de hay bu tıp fakültesini seçenin cümlesi yer edinmiş halde bulursunuz kendinizi.

Tıp fakültesi uğraş alanı dünyanın en zor varlığı insan olduğu için azami derecede sabır, anlayışlılık ve empati konularını beraberinde getirir. Yüzü asık, bağırıp çağırmaktan başka bir bildiği olmayan, insanlara tepeden bakan bir doktorun hastasına faydasından ziyade zararı dokunacağı için bu değerler iyi bir doktorun olmazsa olmazıdır. Gerçi kendinde bu değerleri bulmayan insan sayısı az olduğundan şöyle bir örnekle kendinizi değerlendirebilirsiniz :

50'li yaşlarında size getirilen bir kadın hastanız var; ama kendisi tek kelime Türkçe bilmiyor. Aynı zamanda hastanın mental durumu [akıl sağlığı] aynı dilden konuşsanız bile düzgün cevaplar alamayacağınız bir halde. Temizlik yönünden hassas olmanıza rağmen hastanız tam aksine temizlik konusunda hiç hassas değil. Böyle bir durumda eğer ben hastamı Allah'ın izniyle tedavi edeceğim diyorsanız bilin ki bu değerler siz de vardır. Yok başka bir doktora gönderiyorsanız, amann nesi olacak ki deyip yüzeyel bir muayene yapıyorsanız bilin ki iyi bir doktor olabilmeniz sadece hayallerde olabilecek bir durumdur.

Tıp fakültesinin en zorlu kulvarlarından biri de sınıfı geçebilme halidir. Siz o kadar çok çalışıp milyonlarca kişinin girdiği bir sınavda ilk 10 bin içerisindeki yerinizi almanıza rağmen sınavlara çalışma döneminde ve sınav sonrasında açıklanan notunuzu öğrendiğinizde kendinizi gerizekalı hissedebilirsiniz. Çünkü günlerce çalışmanıza rağmen veya çalışmaya çalışıp da notları anlayamamanıza binaen böyle bir duruma düşmeniz gayet doğal bir sonuçtur. Ayrıca alttan ders alma ihtimali olmadığından tıp fakültesinde istenilen ortalamanın altında kalındığında koca bir sene sınıfı tekrar okumanız ise kaçınılmaz korkularınızdan olabilir.

Ben üçüncü sınıfta büte kaldığım dönemin o ızdırabı yaşadıktan sonra sınava girmiştim ve sınavın açıklanmasıyla büyük bir hüsrana uğramıştım. Çünkü sınıf tekrarına kalmıştım. O an evden üzerime bir şeyler alarak okula gittim. Sınavları açıklayan hocanın odasına gittiğimde 4,5 puan ile sınıfta kaldığımı öğrendim. Tabi resmi sonuçlar olduğundan da artık sınıfı geçebilme umudum kalmamıştı. Aileme, akrabalarıma, benden beklentisi olan insanlara ne diyecektim ki ? Ama her zaman desteğini esirgemeyen ailem sayesinde o sınıfta kaldığım dönemi atlatabildim. Aldığınız tüm burslar kesilir, başka hiçbir bursa başvuramazsınız, 3 sene beraber okuduğunuz arkadaşlarınızdan ayrılırsınız vs. durumlara alışabilmek de bazen epey uzun zaman alabiliyor.

Tıp fakültesi kız arkadaş gibidir. Sürekli ilgi ister, ilgi göstermeseniz bir güzel tribini atar ve siz öyle ulu orta şaşkın bir halde kalırsınız. Diğer fakülte öğrencileri gibi aktif bir sosyal yaşantınızın olmasını beklemek de nafile. Çünkü ortalama her 6 haftada bir sınavlarınızın ve sınavdan önceki iki hafta yoğun çalışma dönemi olması, saçlarınızın sakallarınızla birlikte bağımsızlığını ilan etmesine neden olabilir. Tipik bir dağ adamı gibi gözükebilirsiniz. Zaten günlük devam ettiğiniz okulunuz sabahın erken saatlerinde başlayıp ikindiye doğru bittiğinden hafta içi doğru düzgün bir aktivite yapmanız mümkün olmayabilir. Hafta sonları ve ekstra tatillerde de konuları yetiştirmeye çalıştığınızdan asosyal bir varlık olmanız içten bile değil. Tıp fakültesini tercih eden öğrenciler mi asosyaldir yoksa tıp fakültesi mi öğrencileri asosyal hale getirir muammasının bir ferdi olup gidersiniz.

Tıp fakültesi normal eğitim süresi minimum 6 sene olan bir fakültedir ve bu süre sonunda pratisyen hekim ünvanıyla mezun olursunuz. Bölümünüzü de bu sürenin sonunda gireceğiniz TUS [Tıpta Uzmanlaşma Sınavı] ta alacağınız puan neticesinde belirlersiniz. Ya da istediğiniz bölüm için gerekli puanı almak için insan dışı bir çaba sergilersiniz. Çünkü bu sınav zorluk olarak dünyanın en zor ilk 5 sınavı içerisinde yer alır.

TUS u kazandıktan sonra köle gibi çalışmanız gereken [birçok yer ve bölümde] 4 veya 5 senenin sonunda uzman bir doktor olursunuz. Tabi bu sürenin sonunda da para basacağınızı düşünüyorsanız hiç bu fikri aklınıza dahi getirmeyin. Çünkü üniversitede cerrahi branşların çoğunda görev yapan hocalarımızın ortalama maaşları 6 bin TL. Ve bu paranın bir kısmı da gider olarak ceplerinden düşüyor.

Tıp fakültesi okumamak için sayabileceğim 5 yüzeyel madde bunlar. Tabi ismi bu kadar güzel gözüken doktorluğun temelinde ne gibi zahmetlerin yattığını anlatmadan olmazdı değil mi ?

Diğer yazılarda görüşmek dileğiyle :) Sağlıcakla kalın :)
Bay Kefren  Yazar Hakkında:Merhabalar, adım Bay KEFREN.9 Eylül 2013 tarihinde doğdum. Daha 2,5 yaşındayım anlayacağınız. İnsanı insan yapan asıl bir değeri -AŞK- tattıktan sonra yeniden doğdum.Kelimeler eşsiz bir hazine. Duygu ve düşüncelerin dillenmesi, bir araya gelip ahenkle süzülmesi ve insanların o ahengi hissetmesi.. Amacım budur sadece.Kişisel tarzda yazılarımla ve tıp fakültesi anı, gözlemlerimle yayın hayatındayım. İşte yepyeni blogum Heybemdeki Yolcu... Heybesine kelimeleri biriktirip biriktirip yolcu eden tıbbiyeli bir seyyah...
Devamını Oku »

10 Şubat 2015 Salı

Stajyer Öğrenci Anlatımıyla Doktorluk

10 Şubat 2015 Salı
Merhabalar sayın okurlar,

Önceki yazımda tıp öğrencisinin geçtiği merhalelerden birkaçını [ilk üç sınıf] anlatmış, bu serüveninin devamını da sonraya bırakmıştım. Bugün bıraktığım yerden başlayarak tıp fakülteleri hakkında bilgi sahibi olmaya devam edelim.

stajyer-ogrencinin-dilinden-doktorluk

Stajyerlik...

Bu ön ek diğer eklerden tamamen ayrılarak yeni bir kimlik kazanmıştır. Prof Dr, Doç. Dr, Yard. Doç Dr, Uzm. Dr gibi ön ekler doktor olduktan sonraki kademeleri gösterirken Staj. Dr eki doktor olmaya yaklaşmışlığı ifade eder çünkü. Öğrenci de bu doktor ifadesini duyduktan sonra ekstra bir havayla derslere başlar haliyle.

Öğrencilerin staj gruplarına dağılımı sonucu azalan mevcutla öğrenmenin daha rahat olacağı bilinciyle derslere sevinçli başlanır. Hocaların eskisi gibi notları sinevizyon yoluyla tahtaya yansıtmaları, çoğu zaman sadece yazılanlara bağlı kalmaları, ileride çıkar deyip gereksiz birçok ayrıntıyı da sunmaları neticesinde bu sevinçli hal yine kendini hüzne, yorgunluğa bırakır ta ki beyaz önlük ve steteskoplar ile hasta vizitine çıkılana dek. Evet, stajyerlik denen bu önceki aşamada öğrencilerin olmazsa olmazı bu vizitlerdir. Yani belli saatlerde belli hocalara düşen belli öğrencilerin belli hastaları gezerek belli rahatsızlıklarını pratik anlamda görmek olan bu vizit sayesinde ancak bir şeyler öğrenilebilir. Hastalığın hastada nasıl tezahür edebildiğini canlı görebilmek elbetteki bilgilerin kalıcılığında büyük bir etken olur.

Böyle güzel ifade edildiği gibi olmaması da stajyerliğin bir başka sonucudur. Çünkü hasta, hasta yakını, hasta yakınının eltisinin biraderzadesinin teyzesi gibi birçok faktör bu öğrenme sürecinde haklı haksız engellere neden olur. Adı üniversite araştırma hastanesi olan bir yerin ilk amacının doktor yetiştirmek, sonra hasta bakmak olduğunu bilmeyen doktorlar ve hastalardan ötürü gelecek için kaliteli doktor yetişmesi ne yazık ki mümkün olmayacaktır bu gidişatla. [Bu konuya ileride değineceğim için şimdilik burada kesiyorum ]

Vizitleri gezerken sayısız anının birikmesi de pek muhtemeldir. Yaklaşık 15 kişi içinde espri yapan hocanın fıkrasına gülünmemesi karşısındaki toparlanma süreci aklınızın bir köşesine kazınabilir örneğin. Ya da hastaların hangi ilaçları kullanıyorsunuz sorusuna verdiği cevabı gördüğünüzde trajı komik o olaya üzülseniz mi gülseniz mi kararsızlığı yaşayabilirsiniz mesela. Kızım hele şu ilaç poşetini doktorlara ver, tek tek hatırlayamıyorum şimdi. Ve o poşetten dökülen 10 küsur ilaç...

Anılar dedim ya, mesela bunlardan birkaçından daha bahsedeyim :

Dahiliye [iç hastalıkları] kliniğindeyiz. Bizlere gidin şu hastalardan anamnezini [hastalık öyküsü] alın. Her birimize birer hasta verildi ve biz hikayeleri almaya başladık. Bir arkadaş hikaye almaya başladı; ama ne hikaye... Neredeyse hasta yedi ceddinden bahsedecekti. Gelininden, torunlarından, siyasetten, soğuktan, ordan burdan konuşuyor ve biz sadece seyredebiliyoruz. Halbuki soru şuydu :

Teyzecim, şikayetiniz neydi ? Artık teyzemiz ne kadar genel anlamışsa soruyu tüm şikayetlerini dizmişti. Biz ise seni hastaneye getiren şikayetin neydi demek istemiştik oysa ki :)

Bir başka hastanın hikayesini alıyoruz yine. Adama sorduk, içki içiyor musunuz diye. Adam yok, yok ne içkisi. İçsem içsem senede sadece birkaç defa. Biraz üsteleyince bu sene aya düştü, ardından haftaya, ardından neredeyse güne düşecekti. Abi neden başta demedin ki neredeyse her gün içiyorum diye. Merak etme yargılamayacağız seni. Sonra hoca geldi hocamıza hastayı sunuyoruz, sık sık alkol kullanıyor dedik. Hasta yok hocam çok nadir içiyorum dedi yine. Hoca üsteledi; ama bu sefer yok hocam nadir içiyorum dedi ve suçlu duruma düşen biz olduk :)


Stajyerlikte dikkatli olduğunuzda birçok şeyin farkına varabilirsiniz. Mesela hastaların bir kısmı doktordan ziyade, eltisinin biraderzadesinin teyzesine daha çok güveniyor ve bunu doktora söylüyor. Doktor bu ilacı kullanma artık diyor; ama eltimin bilmem neysi kullan diyor bana. Doktor ne derse o eltinin kaçıncı dereceden akrabası anında cismen olmasa da ismen doktorun tavsiyelerinin önüne geçiyor. Hal böyle olunca doktor bilgisiz veya farklı bir sıfatla herkese lanse edilebiliyor zamanla. Bir haberde şöyle bir şey vardı :

Bir köyde doğum kontrolü amacıyla rahim içi araç denen spiral takılması uygulaması yapılır. 15-20 kadına spiral takıldıktan sonraki günlerde tamamı spirallerin çıkartılmasını isterler. Nedeni araştırıldığında köyün ileri gelenlerden birinin köy kahvesinde söylediği birkaç sözün buna sebep olduğu anlaşılır. O spiralleri takan doktor CIA ajanıymış ve o spiralleri de istihbarat için takmış haberi sonrasında bu durum ortaya çıkar. Varın siz düşünün artık o doktorun halini...

Araştırma hastanelerinin ilk amacı doktor yetiştirmektir. Ve kliniğe yatan hastanın muayenesi yapılırken öğrencilerin bir şeyler öğrenmesi için hastaların muayeneleri öğrencilerle beraber yapılır. Tabiki öğrenciler hastanın mahremiyetine, hastalık durumuna azami saygı göstermelidir; ama ne yazık ki bazı durumlarda hasta yakını buna izin vermez. Halbuki öğrenci belki de bir sefer görebilse o hastalığın tezahürünü, artık hiçbir zaman unutmaz. Ve genellikle de bu tür hasta yakınları kaliteli doktor yok diye bas bas bağıran ve doktor döven tiplerden biri çıkar.

Bir doktor size ilaç yazmıyorsa, en basitinden bir soğuk algınlığı için bile antibiyotik yazmıyorsa o kalitesiz doktor değildir. Çünkü kullanılan antibiyotik %80 ihtimalle gereksizdir. Soğuk algınlığının %80 nedeni virüs denen mikroplardan oluşur; ama antibiyotik bu mikroplara değil bakterilere etkilidir. Virüsleri öldüren ilaç ise ne yazık ki yok [virüslerin kendi yapısından ötürü]. Antibiyotiği gereksiz yere kullanmak da sadece bakterileri dirençli hale getirir ve aynı zamanda hangi ilaç olursa olsun zehir etkisi yapar insan vücuduna.

Söylenecek çok şey var; ama bunları sonraki yazılarımda bahsedeyim. Çünkü yazı uzun olmaya başladı iyice :) Son söz olarak da şunları söyleyeyim.

Tıpta hastalık yoktur, hasta vardır; ama internette hasta yoktur, hastalık vardır. Yani her insanın bünyesi farklı olduğundan kaptığı hastalık diğerleriyle aynı olsa bile ilerleyişi veya tedaviye cevabı farklı olur. O yüzden siz siz olun, internetteki her sağlık haberine inanmayın. Haydin kalın sağlıcakla :)

Bay Kefren  Yazar Hakkında:Merhabalar, adım Bay KEFREN.9 Eylül 2013 tarihinde doğdum. Daha 2,5 yaşındayım anlayacağınız. İnsanı insan yapan asıl bir değeri -AŞK- tattıktan sonra yeniden doğdum.Kelimeler eşsiz bir hazine. Duygu ve düşüncelerin dillenmesi, bir araya gelip ahenkle süzülmesi ve insanların o ahengi hissetmesi.. Amacım budur sadece.Kişisel tarzda yazılarımla ve tıp fakültesi anı, gözlemlerimle yayın hayatındayım.Heybesine kelimeleri biriktirip biriktirip yolcu eden tıbbiyeli bir seyyah...
Stajyer Öğrenci Anlatımıyla Doktorluk Makalesini Beğendiyseniz,Aşağıdaki Sosyal Ağ Butonları Sayesinde Paylaşabilirsiniz.
💕⃕
Devamını Oku »
"Sosyal Medya Kafe'de kullanılan ekran görüntüleri, fotoğraflar ve yazılar Sosyal Medya Kafe'ye aittir. Yazıların ve fotoğrafların yayın hakkı sadece www.sosyalmedyakafe.com'a aittir. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden bir başka blogda veya web sitesinde yayınlanması, tariflerin veya yazıların ekran görüntüsü alınarak sosyal ağlarda paylaşılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası`na aykırıdır. Aksi taktirde 5846 Sayılı Fikir ve Sanat serleri Yasası gereği suç duyurusunda bulunulacaktır. Yasal yükümlülüğü vardır."
Sosyal Medya Kafe Copyright © 2021 Tüm Hakları Saklıdır...