Kalp, vücudumuzun motor gücü, pompalama makinesi gibi isimlerle adlandırılsa da bir de kendisinden dinleyim ne olduğunu. Düşünün kalp dile gelse ne der acaba bizlere ?
Allahın selamı üzerinize olsun ey ademoğulları !
Ben sizin kullandığınız dilde genellikle kalp diye bilinen organım. Bugün dile geldim ve kendimi tanıtmaya çalışacağım sizlerin huzurunda. Kalp, nasıl dile gelir diye merak ediyorsanız sabredin. Birazdan anlamaya başlayacaksınız.
Tıp dilinde, Latince'de, 'cor' diye ya da eski Yunanca'da 'kardia' diye adlandırılırım. Ne pek ağır [kalp, ortalama ağırlık olarak cinsiyetler arası, spor yapıp yapmama gibi değerlerden etkilense de 200-350 gram civarındadır] ne de pek büyük [ortalama olarak bir kişinin yumruğu kadardır] bir organ sayılsam da Rabbimin verdiği görev sonucunda vücudunuz için olmazsa olmaz benim. Çok büyük konuştuğumu sanıyor olabilirsiniz; ama haklı olduğumu kendimi tanıtınca göreceksiniz.
Rabbim, beni çok korunaklı bir alana koymuş. Rahat atabilmem, hareket edebilmem ve çevresel etkenlere karşı korunabilmem amacıyla çevreme bir zar [perikard] yerleştirmiş. Hemen önümde akciğerlerin sağ ve sol kısımları [lob] yer almış ve onların üzerinde de kemikten bir kale, göğüs duvarı [costalar ve sternum] inşa etmiş. Kalenin üzerinde güçlü kas [pektoral kaslar], yağ ve bağ dokusu ve cilt tabakalarıyla desteklemiş korunaklı yerimi.
Boyutum az, ağırlığım küçük olsa da kalp diye dillendirilen ben 4 farklı bölüme ayrılıyorum. Vücutta gezinen tüm kirli kanın toplandığı sağ kulakçık [right atrium] bu kulakçığın kasılmasıyla kanın akciğerlere gitmeden önce depolandığı yer diyebileceğim sağ karıncık [right ventricle], akciğerlere gidip temizlenen kanın geldiği sol kulakçık [left atrium] ve temiz kanın tüm vücuda pompalandığı sol karıncık [left ventricle]. Hem öyle güzel yaratmış ki Rabbim beni kirli kan ile temiz kanın karışmaması için kulakçıklar arasında bir duvar [atrial septum], karıncıklar arasında da başka bir duvar [ventriculer septum] koymuş. Böylece sağlıklı bireylerinizde temiz kan ile kirli kan birbirine karışmadan benim içimde bir döngü halinde dolaşabiliyor.
NOT: Benim temel görevim kanı vücuda pompalamak olsa da başka görevlerim yok sanmayın. Ama şu an için bunlardan bahsetmeyeceğim. Sadece temel görevim hakkında bilmediklerinizden konuşacağım.
Siz insanoğlu beni çoğu zaman hatırlamaz hatta anlamaz bir halde yaşamınızı sürdürüyorsunuz; ama bana emredilen kan pompalama görevi bile muhteşem sayılarla ancak ifade edilebilir. Gelin sizlerle ufak bir hesap yapalım, ne dersiniz :
Türünüzün yetişkinlerinde ortalama bulunan kan miktarı 5 litre civarındadır ve bu miktar bir dakika içerisinde benim tarafımdan vücutta dolaşım sağlar. Ben ortalama her atımda yaklaşık 70 ml temiz kanı pompalarım ve sizlerin de ortalama kalp atım sayınız 72 defa olsa 5040 ml kan bir dakika içerisinde tüm vücuda pompalanır. Benim gecem gündüzüm olmadığından gününüzün her anında ben çalışırım ve bu da günlük olarak yaklaşık 7200 lt kanı [hatta daha fazlasını] vücudunuzun her yerine ulaştırmak demek. Günde 100 binden fazla defa attığımı da unutmayın sayın. Düşünün ki koskocaman yıllarınızın içerisindeki bir günde ben bu şekilde çalışıyorum. Şimdi unutmazsınız artık beni değil mi ?
Bir de benim gönderdiğim kan, damarlar aracılığıyla vücudunuzun her yerine ulaştırılmaya çalışılır ki her taraf kan ile beslenebilsin. Peki hiç düşündünüz mü acaba ? Vücudunuzdaki damarların ne kadar uzunlukta olduğunu ?
Sizin türünüzün düşünenleri şöyle bir ifade kullanmışlardı :
Vücuttaki tüm damarları çıkartıp uç uca ekleme gibi bir imkân olsaydı bir insandaki damar uzunluğu dünyanın çevresinde üç tur atardı. [Dünyanın çevresi 40 bin km dir yaklaşık olarak. Bu da demek oluyor ki tüm damarların uzunluğu 120 bin km] Rabbim vücudu o kadar güzel yaratmış ki bu 120 bin km lik uzunluğa sahip damarlar birbirine dolanmadan, birbirinden kopmadan vücut içinde intizami bir şekilde yer alıyor. Ne kadar da muhteşem değil mi ?
Ey Ademoğlu !
Kendimden daha yeni yeni bahsetmeye başlamışken bile ne kadar harika yaratıldığımı anlamaya başlamışsındır artık sanırım. Ama bir yerlere ayrılma sakın. Dile gelmeye başlayınca susmam uzun sürer çünkü :)
Yazar Hakkında:Merhabalar, adım Bay KEFREN.9 Eylül 2013 tarihinde doğdum. Daha 2,5 yaşındayım anlayacağınız. İnsanı insan yapan asıl bir değeri -AŞK- tattıktan sonra yeniden doğdum.Kelimeler eşsiz bir hazine. Duygu ve düşüncelerin dillenmesi, bir araya gelip ahenkle süzülmesi ve insanların o ahengi hissetmesi.. Amacım budur sadece.Kişisel tarzda yazılarımla ve tıp fakültesi anı, gözlemlerimle yayın hayatındayım. İşte yepyeni blogum Heybemdeki Yolcu... (Blog kapandığı için link kaldırılmıştır.) Heybesine kelimeleri biriktirip biriktirip yolcu eden tıbbiyeli bir seyyah...
Allahın selamı üzerinize olsun ey ademoğulları !
Ben sizin kullandığınız dilde genellikle kalp diye bilinen organım. Bugün dile geldim ve kendimi tanıtmaya çalışacağım sizlerin huzurunda. Kalp, nasıl dile gelir diye merak ediyorsanız sabredin. Birazdan anlamaya başlayacaksınız.
Tıp dilinde, Latince'de, 'cor' diye ya da eski Yunanca'da 'kardia' diye adlandırılırım. Ne pek ağır [kalp, ortalama ağırlık olarak cinsiyetler arası, spor yapıp yapmama gibi değerlerden etkilense de 200-350 gram civarındadır] ne de pek büyük [ortalama olarak bir kişinin yumruğu kadardır] bir organ sayılsam da Rabbimin verdiği görev sonucunda vücudunuz için olmazsa olmaz benim. Çok büyük konuştuğumu sanıyor olabilirsiniz; ama haklı olduğumu kendimi tanıtınca göreceksiniz.
Rabbim, beni çok korunaklı bir alana koymuş. Rahat atabilmem, hareket edebilmem ve çevresel etkenlere karşı korunabilmem amacıyla çevreme bir zar [perikard] yerleştirmiş. Hemen önümde akciğerlerin sağ ve sol kısımları [lob] yer almış ve onların üzerinde de kemikten bir kale, göğüs duvarı [costalar ve sternum] inşa etmiş. Kalenin üzerinde güçlü kas [pektoral kaslar], yağ ve bağ dokusu ve cilt tabakalarıyla desteklemiş korunaklı yerimi.
Boyutum az, ağırlığım küçük olsa da kalp diye dillendirilen ben 4 farklı bölüme ayrılıyorum. Vücutta gezinen tüm kirli kanın toplandığı sağ kulakçık [right atrium] bu kulakçığın kasılmasıyla kanın akciğerlere gitmeden önce depolandığı yer diyebileceğim sağ karıncık [right ventricle], akciğerlere gidip temizlenen kanın geldiği sol kulakçık [left atrium] ve temiz kanın tüm vücuda pompalandığı sol karıncık [left ventricle]. Hem öyle güzel yaratmış ki Rabbim beni kirli kan ile temiz kanın karışmaması için kulakçıklar arasında bir duvar [atrial septum], karıncıklar arasında da başka bir duvar [ventriculer septum] koymuş. Böylece sağlıklı bireylerinizde temiz kan ile kirli kan birbirine karışmadan benim içimde bir döngü halinde dolaşabiliyor.
NOT: Benim temel görevim kanı vücuda pompalamak olsa da başka görevlerim yok sanmayın. Ama şu an için bunlardan bahsetmeyeceğim. Sadece temel görevim hakkında bilmediklerinizden konuşacağım.
Siz insanoğlu beni çoğu zaman hatırlamaz hatta anlamaz bir halde yaşamınızı sürdürüyorsunuz; ama bana emredilen kan pompalama görevi bile muhteşem sayılarla ancak ifade edilebilir. Gelin sizlerle ufak bir hesap yapalım, ne dersiniz :
Türünüzün yetişkinlerinde ortalama bulunan kan miktarı 5 litre civarındadır ve bu miktar bir dakika içerisinde benim tarafımdan vücutta dolaşım sağlar. Ben ortalama her atımda yaklaşık 70 ml temiz kanı pompalarım ve sizlerin de ortalama kalp atım sayınız 72 defa olsa 5040 ml kan bir dakika içerisinde tüm vücuda pompalanır. Benim gecem gündüzüm olmadığından gününüzün her anında ben çalışırım ve bu da günlük olarak yaklaşık 7200 lt kanı [hatta daha fazlasını] vücudunuzun her yerine ulaştırmak demek. Günde 100 binden fazla defa attığımı da unutmayın sayın. Düşünün ki koskocaman yıllarınızın içerisindeki bir günde ben bu şekilde çalışıyorum. Şimdi unutmazsınız artık beni değil mi ?
Bir de benim gönderdiğim kan, damarlar aracılığıyla vücudunuzun her yerine ulaştırılmaya çalışılır ki her taraf kan ile beslenebilsin. Peki hiç düşündünüz mü acaba ? Vücudunuzdaki damarların ne kadar uzunlukta olduğunu ?
Sizin türünüzün düşünenleri şöyle bir ifade kullanmışlardı :
Vücuttaki tüm damarları çıkartıp uç uca ekleme gibi bir imkân olsaydı bir insandaki damar uzunluğu dünyanın çevresinde üç tur atardı. [Dünyanın çevresi 40 bin km dir yaklaşık olarak. Bu da demek oluyor ki tüm damarların uzunluğu 120 bin km] Rabbim vücudu o kadar güzel yaratmış ki bu 120 bin km lik uzunluğa sahip damarlar birbirine dolanmadan, birbirinden kopmadan vücut içinde intizami bir şekilde yer alıyor. Ne kadar da muhteşem değil mi ?
Ey Ademoğlu !
Kendimden daha yeni yeni bahsetmeye başlamışken bile ne kadar harika yaratıldığımı anlamaya başlamışsındır artık sanırım. Ama bir yerlere ayrılma sakın. Dile gelmeye başlayınca susmam uzun sürer çünkü :)
Yazar Hakkında:Merhabalar, adım Bay KEFREN.9 Eylül 2013 tarihinde doğdum. Daha 2,5 yaşındayım anlayacağınız. İnsanı insan yapan asıl bir değeri -AŞK- tattıktan sonra yeniden doğdum.Kelimeler eşsiz bir hazine. Duygu ve düşüncelerin dillenmesi, bir araya gelip ahenkle süzülmesi ve insanların o ahengi hissetmesi.. Amacım budur sadece.Kişisel tarzda yazılarımla ve tıp fakültesi anı, gözlemlerimle yayın hayatındayım. İşte yepyeni blogum Heybemdeki Yolcu... (Blog kapandığı için link kaldırılmıştır.) Heybesine kelimeleri biriktirip biriktirip yolcu eden tıbbiyeli bir seyyah...
Devamını Oku »