Merhaba
Son günlerde gördüklerim karşısında kendi kendime sorup kendi kendime yanıtladığım sorular oldu. Misafir ağırlama nasıl olur? Misafir ağırlamak sadece ikramlarla mı alakalıdır? Misafirimizi ağırlayacağımız yer sadece evimiz mi olmalıdır gibi sorular oluştu kafamda. Sizlerle de kendimden örnek vererek bu endişe, sorun ve açmazları paylaşmak istedim.
Peki neden endişe, sorun ve açmaz diye bahsettim bu durumdan? Çünkü misafir ağırlamayı herkes farklı algılıyor farklı biliyor. Belki buraya yazacaklarım bazılarına hiç uymadığından karşı çıkacaklar, kırıcı konuşacaklar hiç önemli değil. Linki tıkladıysanız ve bu yazımı okuduysanız siz benim misafirimsiniz nasıl gerekiyorsa öyle karşılarım yazınızı:) Millet olarak misafir geldiğinde, hele ki uzun yoldan geliyorsa veya nadir gelen bir konuksa ya da dedikoducu bir akrabaysa o ev kalkar kıyı köşe temizlenir çeşit çeşit ikramlar hazırlanır. Evin küçük çocuklarına tembih etmeler başlar "aman ha yaramazlık yapma" diye. Hatta küçük yollu tehdit ederler, "beni rezil edersen kötü yaparım seni" şeklinde. Misafir gelir hoşgeldin merasimi, biraz sohbet havadan sudan ve masalar kurulur, görsel şölen yani. Yenir içilir, bazen gerçek bazen sahte gülüşmelerle dedikodular yapılır. Ev sahibi o ana kadar çok memnun, misafirini ağırladığnı sanıyor. Evi temiz karnını da doyurdu ya hünerlerini sergileyerek.Yemeğin tadına tuzuna, evinin kirine tozuna gösterdiği titizliği acaba davranışlarında gösterdi mi? Mesela samimi bir gülümsemesi oldu mu? Veya çocuğuna yaramazlık konusunda tembihte bulunurken, gelen misafire hoşgeldin demesini öğütledi mi? Misafir yatıya geldiyse yatakları hazırlarken yüzünden düşen bin parçayı misafirinden gizleyebildi mi? Misafirin kalış süresi uzadığında ilk gün gösterdiği misafir perverliği gösterebildi mi? Eğer bu son soruların cevabı 'evet' ise misafirini tam anlamı ile ağırlayabildi. Sadece evlerimize gelenler mi bizim misafirlerimiz? Asla! Benim ofisime gelen kim olursa olsun ayağa kalkarım. Geliş sebebi ne olursa olsun, orası benim mekanım. Ben ofisine biri geldiğinde, arkasına daha çok yaslanıp yer göstererek "buyur otur" diyeni gördüm. Kalkıp elini uzatacağı yerde bunu yapan modeller var bu da aşamamışlığın bir simgesi bana göre. Hatta şunu söyleyeyim, iş yerime gelen babam, annem veya ciddi anlamda saygı duyulması gereken biri ise o geldiğinde ben yerimden kalkar onun karşısında bir başka koltuğa otururum. Böyle detaylara önem veren biriyim, siz bunu fazla görebilirsiniz hoş karşılarım.
Benim bir blogum var, bir çok blogger arkadaşım ve tanıdığım var. Blog yazılarımı tıklayarak yorum yapan, blogumda gezenler de benim misafirim. Gelip benim yazımı okuyup yorum yaparak vaktini harcıyorsa benim de onun yorumuna cevap verecek bir kaç saniyem olmalı. Bu konu ile ilgili bir konuşma esnasında bir blog sahibi şöyle bir cümle kullandı "benim o yorumlara dönecek vaktim yok, ben de onun bloguna gidip yorum yapıyorum iade-i ziyaret olarak" dedi. Böyle bir cevabı kabul etmiyorum! Önce bloglarımıza yorum yapan herkes blogger değil, bir daha onu bulma şansımız yok. Teşekkür edilirse orada edilecek. Ayrıca; yorum yapan kişi blogger bile olsa gittiği yerde bir sıcaklık görmezse bir daha gelmez (bu kaç kişinin umurunda onu bilemem). Blogların amacı şahsi platformlar olduğundan birebir ilişkiye yakın olmasıdır, bana göre tabi. Ameliyat olacağım zaman sorunumla ilgili araştırmaya girdim. Benim ameliyatımı olmuş bloggerlar buldum yorumlar yazdım, soru sordum ve dönüş olmadı! Bunların burnunu kaf dağından kim indirir bilmiyorum ama zaman her şeyin ilacı. Bir gün zayıflama ile ilgili bir yazımda istediğiniz herşeyi sorabilirsiniz notuma karşılık bir mail aldım. Diyet hakkında bilgiler istiyordu, dönüş yapıp sorularını yanıtladım. Gelen ikinci mailde hemen dönüş yapmama çok şaşırdığını, daha evvel sorduğu birkaç kişinin cevapsız bıraktığını anlattı. Yanıtlayacağımdan ümidi yokmuş yani. Ben bu durum karşısında ondan daha mutlu oldum Bana göre ben görevimi yapmıştım ama o çok özel davranmışım gibi teşekkür etti bana defalarca. İşte yukarıda anlattığım ve verdiğim örneklerle açıklamaya çalıştığım olay son günlerde gittiğim bir misafirlikte veya blog ziyaretlerinde yaşadıklarımın yazıya dökülmüş hali. Ve tabi benim konu ile ilgili düşüncelerim. Yazımın başında da belirttiğim gibi kimse benimle aynı fikirde olmak zorunda değil. Sadece 1 doğru vardır ama herkesin yaptığı kendine doğrudur. Benim yaptığım, yazdığım uyguladığım da benim doğrularım!
Sevgiler
Yazar Hakkında:Nihal Yeşiltaç Oran. İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyorum. Bir müzik yapım firmasının basın ve halkla ilişkilerini yürütüyorum. Mesam üyesiyim. Uzun yıllardır köşe yazarlığı yapıyorum. Hüzün Sarısı isminde bir yaşam blogum var. Evliyim iki evlada sahibim. Az uyuyup çok çalışanlardanım.
Son günlerde gördüklerim karşısında kendi kendime sorup kendi kendime yanıtladığım sorular oldu. Misafir ağırlama nasıl olur? Misafir ağırlamak sadece ikramlarla mı alakalıdır? Misafirimizi ağırlayacağımız yer sadece evimiz mi olmalıdır gibi sorular oluştu kafamda. Sizlerle de kendimden örnek vererek bu endişe, sorun ve açmazları paylaşmak istedim.
Peki neden endişe, sorun ve açmaz diye bahsettim bu durumdan? Çünkü misafir ağırlamayı herkes farklı algılıyor farklı biliyor. Belki buraya yazacaklarım bazılarına hiç uymadığından karşı çıkacaklar, kırıcı konuşacaklar hiç önemli değil. Linki tıkladıysanız ve bu yazımı okuduysanız siz benim misafirimsiniz nasıl gerekiyorsa öyle karşılarım yazınızı:) Millet olarak misafir geldiğinde, hele ki uzun yoldan geliyorsa veya nadir gelen bir konuksa ya da dedikoducu bir akrabaysa o ev kalkar kıyı köşe temizlenir çeşit çeşit ikramlar hazırlanır. Evin küçük çocuklarına tembih etmeler başlar "aman ha yaramazlık yapma" diye. Hatta küçük yollu tehdit ederler, "beni rezil edersen kötü yaparım seni" şeklinde. Misafir gelir hoşgeldin merasimi, biraz sohbet havadan sudan ve masalar kurulur, görsel şölen yani. Yenir içilir, bazen gerçek bazen sahte gülüşmelerle dedikodular yapılır. Ev sahibi o ana kadar çok memnun, misafirini ağırladığnı sanıyor. Evi temiz karnını da doyurdu ya hünerlerini sergileyerek.Yemeğin tadına tuzuna, evinin kirine tozuna gösterdiği titizliği acaba davranışlarında gösterdi mi? Mesela samimi bir gülümsemesi oldu mu? Veya çocuğuna yaramazlık konusunda tembihte bulunurken, gelen misafire hoşgeldin demesini öğütledi mi? Misafir yatıya geldiyse yatakları hazırlarken yüzünden düşen bin parçayı misafirinden gizleyebildi mi? Misafirin kalış süresi uzadığında ilk gün gösterdiği misafir perverliği gösterebildi mi? Eğer bu son soruların cevabı 'evet' ise misafirini tam anlamı ile ağırlayabildi. Sadece evlerimize gelenler mi bizim misafirlerimiz? Asla! Benim ofisime gelen kim olursa olsun ayağa kalkarım. Geliş sebebi ne olursa olsun, orası benim mekanım. Ben ofisine biri geldiğinde, arkasına daha çok yaslanıp yer göstererek "buyur otur" diyeni gördüm. Kalkıp elini uzatacağı yerde bunu yapan modeller var bu da aşamamışlığın bir simgesi bana göre. Hatta şunu söyleyeyim, iş yerime gelen babam, annem veya ciddi anlamda saygı duyulması gereken biri ise o geldiğinde ben yerimden kalkar onun karşısında bir başka koltuğa otururum. Böyle detaylara önem veren biriyim, siz bunu fazla görebilirsiniz hoş karşılarım.
Benim bir blogum var, bir çok blogger arkadaşım ve tanıdığım var. Blog yazılarımı tıklayarak yorum yapan, blogumda gezenler de benim misafirim. Gelip benim yazımı okuyup yorum yaparak vaktini harcıyorsa benim de onun yorumuna cevap verecek bir kaç saniyem olmalı. Bu konu ile ilgili bir konuşma esnasında bir blog sahibi şöyle bir cümle kullandı "benim o yorumlara dönecek vaktim yok, ben de onun bloguna gidip yorum yapıyorum iade-i ziyaret olarak" dedi. Böyle bir cevabı kabul etmiyorum! Önce bloglarımıza yorum yapan herkes blogger değil, bir daha onu bulma şansımız yok. Teşekkür edilirse orada edilecek. Ayrıca; yorum yapan kişi blogger bile olsa gittiği yerde bir sıcaklık görmezse bir daha gelmez (bu kaç kişinin umurunda onu bilemem). Blogların amacı şahsi platformlar olduğundan birebir ilişkiye yakın olmasıdır, bana göre tabi. Ameliyat olacağım zaman sorunumla ilgili araştırmaya girdim. Benim ameliyatımı olmuş bloggerlar buldum yorumlar yazdım, soru sordum ve dönüş olmadı! Bunların burnunu kaf dağından kim indirir bilmiyorum ama zaman her şeyin ilacı. Bir gün zayıflama ile ilgili bir yazımda istediğiniz herşeyi sorabilirsiniz notuma karşılık bir mail aldım. Diyet hakkında bilgiler istiyordu, dönüş yapıp sorularını yanıtladım. Gelen ikinci mailde hemen dönüş yapmama çok şaşırdığını, daha evvel sorduğu birkaç kişinin cevapsız bıraktığını anlattı. Yanıtlayacağımdan ümidi yokmuş yani. Ben bu durum karşısında ondan daha mutlu oldum Bana göre ben görevimi yapmıştım ama o çok özel davranmışım gibi teşekkür etti bana defalarca. İşte yukarıda anlattığım ve verdiğim örneklerle açıklamaya çalıştığım olay son günlerde gittiğim bir misafirlikte veya blog ziyaretlerinde yaşadıklarımın yazıya dökülmüş hali. Ve tabi benim konu ile ilgili düşüncelerim. Yazımın başında da belirttiğim gibi kimse benimle aynı fikirde olmak zorunda değil. Sadece 1 doğru vardır ama herkesin yaptığı kendine doğrudur. Benim yaptığım, yazdığım uyguladığım da benim doğrularım!
Sevgiler
Yazar Hakkında:Nihal Yeşiltaç Oran. İstanbul'da yaşıyor ve çalışıyorum. Bir müzik yapım firmasının basın ve halkla ilişkilerini yürütüyorum. Mesam üyesiyim. Uzun yıllardır köşe yazarlığı yapıyorum. Hüzün Sarısı isminde bir yaşam blogum var. Evliyim iki evlada sahibim. Az uyuyup çok çalışanlardanım.
Devamını Oku »